13 Mart 2025 Perşembe
ATATÜRK’ÜN ORDUSU
ÇOK SAYIN MOLLA KASIM!.. - Aydın DELİKTAŞ
“SINIRDAKİ CUMHURİYET” - Cemalettin DOĞAN
ASKIDA PROJE - Coşkun GÖKKUŞ
Zaralı Halil Söyler'in vefatının 60. yıldönümü nedeniyle İstanbul'da konser düzenlenecek... - Yakup Kadri BOZALİOĞLU
Cem Karaca’nın şarkısında söylediği gibi ‘bindik bir alamete, gidiyor kıyamete’ Ne kadar anlamlı ve güzel bir söz. ‘Hey dünya nereye gidiyorsun’ diyoruz ya aslında dünya bir yere gitmiyor. Bir yerlere giden, iyi veya kötü değişen, bozulan, tüketen, tükenen insanların kendisi. Dünyayı değiştirende, Yakan, yıkan, yapan, yok edende insan değil mi?
Lut kavmi her türlü ahlaksızlığın sapıklığın had safhada olduğu bir dönemde taş kesilen kavimdir. Lut kavimi, Kuran’da belirtildiğine göre, o güne kadar dünya üzerinde görülmemiş bir sapıklığı, eşcinselliği ahlaksızlığı ve hırsızlığı uyguluyordu. Hz. Lut, onlara bu sapıklıktan vazgeçmelerini söylediğinde ve onlara Allah’ın ilahi tebliğini getirdiğinde onu yalanladılar, peygamberliğini inkâr ettiler ve sapıklıklarına devam ettiler. Allah’ı inkâr eden ve sapıklıklarıyla baş edilemeyecek kadar azmış ve inançsız kavim korkunç bir felaketle helak edildi. ‘Lut kavmi de uyarıları yalanladı. Biz de onların üzerine taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Yalnız Lut ailesini (bu azaptan ayrı tuttuk;) onları seher vakti kurtardık; Tarafımızdan bir nimet olarak. İşte biz, şükredenleri böyle ödüllendiririz. Oysa ant olsun onları azabımıza karşı uyarmıştı. Fakat onlar bu uyarıları kuşkuyla karşılayıp yalanlamakta direttiler. Kamer Suresi, 33-40. Ayet
Günümüzde yazılı ve görsel basından, ayrıca çevremizde yaşanan olaylardan görüyoruz ki çok fazla olmasa da gözle görülür ve inkâr edilemeyecek kadar çoğunlukta bir sapıklık, ahlaksızlık, zina boy göstermiş toplumu insanlığı etkiler hale gelmiştir. Kadın, kız, erkek, çocuk, genç, yaşlı demeden hatta hayvanlara kadar yaşanan tecavüz olaylarında görülen artış, işlenen cinayetler, hırsızlık ve dolandırıcılıklar toplumun ahlakının çöktüğünün habercisidir. Medeniyet ve modernlik adı altında özel hayatım diyerek yaşanan ahlaksızlıklara zinanın serbest olması cezai uygulamaların kaldırılması da çanak tutmuştur. Bu tür olayların yaşanmasını artırmıştır. Kadının erkek, erkeğin kadın olarak cinsiyet değiştirmesi, ilişkilerde lezbiyenlik, gey, travesti, cinsel sapıklıklar, ensest ilişkilerde artış ne dine nede insanlığa sığmaz. Hiçbir dinde yeri yoktur olmamıştır da. Manevi değerler yok sayılmaktadır.
Ortalıkta tecavüz ve ensest ilişkilerden doğan bozuk bir nesil vardır. Bu tür ilişkilerden doğan çocuklardan ve ailelerinden nasıl bir gelecek, inanç beklenebilir ki. Bunların gelecekleri de aynı yanlışlarla devam eder. Geleceği tehdit eden bir nesil türer. Bu durumda birinci derece yakın ilişkilerde baba, ağabey, dayı, emmi, kuzen, yeğen gibi kişilerin kızlarına ve yakın akrabalarına tecavüzleri arttığı gibi doğan çocukların gelecekte kardeş evlilikleri yapması, ilişkiler yaşaması da kaçınılmaz bir gerçektir. Hepimiz biliyoruz ki bilim adamlarımız lut kavminin taş kesilmesi olayını tabiat olaylarına bağlasa da Kuran’ı kerimde Kamer suresi 33-36 ayetlerinde yaşanan sapıklıklardan kaynaklandığını açıklamaktadır. Merak edenlerin bu ayetleri okumalarını tavsiye ederim. İnternette daha detaylı bir şekilde hem dini yönden hem de bilim adamlarının araştırmaları açıkça anlatılmaktadır. Son dönemlerde özellikle İslam dininin öcü gibi gösterilerek yapılan saldırı ve hakaretlerin artması, dünyanın dört bir yanında Müslümanların katledilmesi insanlığın ne kadar gerilediğinin göstergesidir. İslam dini hedef alınarak Müslümanlar üzerinde oynanan oyunlar apaçık ortada.
Her şekilde iddia ediyorum ki yurt dışından gelen yiyeceklerle içeceklerle, ilaçlarla, çikolata vb. şeylerle bizim insanlarımızın genleri ile oynandı. Bizim insanımız bu kadar duyarsız, umarsız ve geniş değildi. Bu kadar gelenek görenek örf adet ve inancına bağlı olan erkek ve kadınlarımız bu değerleri hiçe saymazdı. Eşlerini, anasını bacısını kıskanan koruyan erkeklerimiz sapıklıkların ardından koşmazdı. Kadınlarımız bu kadar edepsizleşmez ahlaksızlaşmazlardı. Aileler parçalanıp yıkılmazdı.
Dünyada o kadar çok felaketler yaşanıyor ki. Depremler, seller, savaşlar arttı. İklimler değişti. Hatta değiştirildi. İnsanlarımızın şahsi çıkarları ve hırsları devlet, millet sevgisinin, ahlaki değerlerinin önüne geçmezdi. İnsanlar devlet malına zarar vermekten, yemekten kul hakkından korkarlardı. İnsanlar geleceklerine bu kadar zarar vermeyi nasıl başardı. Bu başarıyı birde bozdukları dünyayı düzeltmede kullansalar. Bugünü yaşayıp yarınlarını yok eden tek canlı türü insan bence. Ey insanlık bir an önce kendine gel. Bir gün uyandığında yok etmeye çalıştığın dünyanı bulamadığın gibi altında sen kalıp ezilirsin. Kendini kurtarmak için kurduğun hiçbir şey seni kurtaramaz. Çünkü sen Hz. Nuh değilsin.
Ramazan’ın gelişiyle evlere şenlik doğar, ayrı bir sevinç telaş sarar, bereket yağardı. Halen Anadolu’da komşular bir araya gelerek ihtiyaçları kadar ramazan ayı boyunca yiyebilecekleri unlu gıdalar hamur türü yiyecekler hazırlarlar.
Ailenin tüm üyelerinin toplandığı iftar sofraları birbirinden leziz özel Ramazan tatlarıyla donatılırdı. İftar sofrasının muhteşem görüntüsü nefis yemek kokularıyla birleşince, insanda bir imrenme duygusu yaratır, sabırsızlaştırırdı. Top atılır atılmaz da yemeklere hücum edilirdi. Ramazan sıcak pidesi olamazsa olmazı idi! İftara yakın sıcak sıcak taze ramazan pidesi almak için bunları çıkaran fırınların önünde kuyruklar olurdu. Yumurtalı bol susamlı sıcacık pidelerle iftar edilir, halen devam eden geleneğimizdir. Bir dua ve besmeleden sonra Zemzem veya su ile oruç açılır. Arkasından bir hurma alınır ve sonra çorbayla devam edilir yemeklere. Çorbadan sonra da ana yemeklere geçilir. Ve en sonunda tatlıyla iftar bitirilir.
Sofrada, başta iftariye denilen ve oruç açmaya yarayan çerezler yer alırdı. Yine bu yörelere ve kişinin ekonomik gücüne göre değişmektedir. Çoğunlukla sofrada hurma, zeytin iftar sofralarının vazgeçilmezidir. Hurma, zeytin, yeşil zeytin, sele zeytini, beyaz peynir, kaşar peyniri, Çerkeş peyniri, kaşkaval peyniri, dil peyniri, kaymak peyniri, tulum peyniri, gül reçeli, mürdüm reçeli, ayva reçeli, vişne reçeli, kayısı reçeli, çilek reçeli, incir reçeli, pastırma, ev sucuğu, salatalık turşusu, lahana ve karışık turşular mevsimine göre şöyle akla ilk gelen iftariyeliklerdi.
Daha sonraki yemekler etinden sebzesine, pilavından böreğine ev sahibinin gücüne göre yapılan lezzetlerdi. Kuru meyvelerden yapılan hoşaflar, baklava, kazandibi, kabak tatlısı, keşkül ve Ramazan’a has bir tatlı olarak bilinen gül kokulu güllaç ise iftar sofralarının vazgeçilmez tatlılarıydı.
Ramazan ayının ilk gecesindeki sahur yemeği çok önemlidir. Çocukların bu manevi havadan tat almaları için, Ramazan davuluna eşlik eden manilerle, tatlı uykularından uyandırılıp sahura kaldırılır. Sahurda yenen yemekler iftarda yenen yemeklere oranla daha hafiftir. İftar sofrası gibi detaylı olmasa da özenle hazırlanırdı. Yöreye göre değişiklik gösteren ilk Sahurda çok az bulgur pilavı pişirilir ki ramazan ayı bolluk ve bereketli geçsin. Hatta Ramazan’ın son sahurunda da bulgur pilavı pişirilir. Çoğunlukla Gözleme ve börek yerlerdi. Kadınlar gece hamur yoğurur; gözlemeleri, börekleri sofraya taze taze getirirlerdi. Yöresine göre yemekler yapılırdı. Çoğunlukla hamur işleri ağırlıklı olurdu sahur sofraları. Çünkü hamur yemeklerinin sindirimi geç olduğu için insanı biraz daha tok tutuyordu.
Gerek iftarda gerek sahurda ve gerekse diğer günlerde Yemeği ölçülü ve itinayla yememiz gerekmektedir. Sofranın en bereketlisi ise, tıka basa doyulmadan masadan kalkılanıdır.
Ruhun terbiyesi kadar bedenin sağlığıyla da önemlidir, Dinimiz sofradan tam doymadan kalkmayı bize öğütlemektedir. Hz. Peygamber’in “Sofradan doymadan kalkınız” sözünü asırlar önce söylemiştir. İslam dininin ruhla olduğu kadar beden terbiyesiyle de ilgilenmiş bizlere yol göstermiştir. Bugün beslenme uzmanlarının genç yaşlı herkese tavsiye ettiği sağlıklı kalma reçetesi de bu öğüttür.
Ramazan aylarında dikkat edilen geleneklerden biri, eve gelen misafiri iyi bir şekilde ağırlamak ve misafirin memnun ayrılmasını sağlamaktır. Halen Anadolu’da bazı evlerde iftar daveti verilir. Akrabalar, hısımlar, eş ve dostlar iftara davet edilir. Ne kadar ekonomik sıkıntı yaşanırsa yaşansın herkes kendi durumuna göre iftar davetleri vermekte bu geleneğimiz Anadolu bölgelerinde geçerliliğini sürdürmektedir. Bütün aile bir arda, büyükler, torunlar, çocuklar evler cıvıl, cıvıl iftar beklenmesi ayrı bir zevk vermektedir. Batıda unutulan geleneklerimiz Anadolu’nun bazı bölgelerinde halen devam etmektedir. Yeni yetişen gençliğin akrabalar arası kaynaşmaları sağlanıyor, birlik beraberlik içerisinde ramazanlar bayramlar geçiriliyor. Birbirine yabancılaşan aile fertleri yakınlaşmış oluyor.
Ramazan sahur ve iftarlarında bilmeliyiz ki, aç susuz milyonlarca insan var dünya üzerinde. Ramazan’ın anlamı budur. Zenginler fakirlerin halinden anlasın. Hani derler ya tok açın halinden ne anlar. Ramazan bolluk bereket ayıdır, birlik beraberlik ayıdır. Onlar için yapacağımız ufak yardımlarla birçok kişinin hayatını kurtarabiliriz. Ayrıca israf etmemek bile bu insanlar adına yapılmış bir yardımdır. Çünkü israf haramdır, dünyanın ekolojik dengesini bozup, toprak üretimini azaltır. Ramazan’ı bu anlamda da değerlendirdiğimizde onun yeryüzündeki tüm insanlara bereket sunan bir ay olduğunu görebiliriz.
Günlük hayatın karmaşasında unutulan değerler Ramazan ayıyla birlikte hatırlanırken, eski Ramazanları özlemle hatırlayan ve özlem duyan insanlarımız çoktur. Bizler bile yeri geliyor “ah o eski Ramazanlar nerde” diyebiliyorsak büyüklerimizin ne demek istediklerini daha iyi anlamış olmamız gerekiyor. Şimdi çoğu ailelerde; bırakın akrabaları, komşuları aile fertleri bir araya gelip iftar yapamıyorlar. Herkes ayrı havadan çalıyor. Ülkemizde emeklinin, asgari ücretlinin, issizin, işçinin geçim sıkıntısı yetmezmiş gibi fırsatçıların ve aşırı zamlar nedeniyle alım gücü düştüğü için Ramazan’ın o ihtişamlı sofraları kurulamıyor. Peygamberimizin ‘’BİZİ ALDATAN BİZDEN DEĞİL’ ’dediği sözde Müslüman geçinen aç gözlü fırsatçıların sayesinde sahurlar kahvaltılarla geçiştiriliyor. Hatta onu bulamayanlar var. İftara Misafir kabul etmek nerde? Çaya bile çağrılmak istenmiyor. Birbirine uzak, birbirine yabancılaşan, masraf çıkacak diye birbirinden kaçan bireyler olduk. Geleneklere bağlı çok az aileler kaldı. Daha fazla kopmadan birbirimize, örf ve adetlerimize, gelenek ve göreneklerimize sahip çıkmanın zamanı geldi de geçti bile. Ramazan ayını başlangıç sayıp değerlerimize sahip çıkalım. Hayırlı Ramazanlar.
Emek nankördür derler. Kimse değerini bilmez. En çabuk unutulan, harcanan boşa gidendir der büyükler. İnsan emeğin ne demek olduğunu yaşadıkça anlıyor. Her yaşanan olaylar emeğin uğradığı haksızlıkların sayısını artırıyor.
Hayatımız boyunca bir şeylere emek veririz. Sonucunu iyi yönde almak isteriz. Kendimize emek veririz. Sevdiklerimize emek veririz. İşimize, okulumuza, arkadaşımıza, hatta sevmediğimiz şeylere bile emek harcarız.
Emek sürekli beslenmek iste. Kimi maddi olarak kimi manevi. Belki maddi olarak emek verdiğiniz şeylerin karşılığını alabilirsiniz. Satın almak sayılabilir. Size bir şeyler kazandırabilir. Fakat manevi olarak emek verdiğiniz şeylerin paha biçilmez değeri olsa da bazen size nankörlük yapabilir. Bütün emeğinizi boşa çıkartabilir.
Karşılık beklemeden yaparsınız ve adına iyilik dersiniz. ‘’Boş ver ben yapayımda balık bilmezse ilah bilir dersiniz. Bu sizin ne kadar yüce gönüllü olduğunuzu gösterir.
Örneğin bir insana emek verirsin. İş arkadaşın olur, sevdiğin biri olur kim olduğunun önemi yoktur. O insana zamanını verirsin. Onun için kendinden ödün verirsin. Belki yapmak istediğin şeyleri hayallerini onun için öteler bütün ilgini dikkatini ona harcarsın. Sonra o insan bütün emeklerini boşa çıkarır. Senden alacaklarının bittiğini düşünür. Hatta ‘’yapmasaydın’’ der. Sana zorla mı yaptırdım der. Belki seni aşağılar. Aptal yerine koyabilir. Sana kalan pişmanlık olur. Kendini teselli edersin ‘’sana verdiğim bütün emeklerim haram olsun diyenler vardır.’’ Belki tövbe edersin bir daha kimseye böyle emek vermeyeceğim, fedakârlık etmeyeceğimdersin. O insan yüzünden senin emeğine ihtiyacı olanlar da mahrum kalır. Sadece sana değil dolaylı olarak diğer insanlara da zarar vermiş olurlar.
Hakkınla çalışarak çok şeyden fedakârlık yaparak, ne zorluklarla yokluklarla mücadele ederek dişinle tırnağınla kazıyarak bir yerlere gelirsin, bir şeyler başarırsın ama karşındakiler bunu baltalamaya önemsiz değersiz göstermeye çalışır. Kendileri kolayca, torpillerle, desteklerle elde etikleri için emeğin ne demek olduğunu bilmezler. Hatta kıskandıkları için küçümserler. Birde emek hırsızları var ki onlara ne desek azdır. Senin adını silip kendine mal edenler. Boş insanlar.
Bir insana veya işe ne olduğu fark etmez emek verirsin, zamanharcarsın ama değerini göremezsin. İçimden geldi yaptım dersin. Severek yaparsın. Karşılığında maddi çıkarın olmaz. Yardım destek gönüllüsü olmuşsundur. Karşındaki bunu bildiği için seni kullanmaya sömürmeye çalışır. Ya da yaptıklarının bir anlamı değeri yokmuş önemsiz gibi hissetmen için elinden geleni yapar. Onun sana minnet edeceği yerde senin ona minnet duymanı sağlamaya çalışır. Emeğin ne demek olduğunu bilmezler. Hep hazıra konmuş, zahmetsiz elde etmiştir sahip olduğu her şeyi. Bu nedenle hesapsızca, şuursuzca harcar değersizleştirirler emekleri, fedakarlıkları. Hatta bu yönünü kullanmaya kendine çıkar sağlamaya çalışır.
Çünkü senin ona verdiğin emeği o sana göstermez vermez. Saf der, akılsız der. Der de der. Seni küçümsemeye sindirmeye çalışanlar olur. Oysa sen susarak, karşılık vermeyerek insanlığınla eziyorsun ama anlamıyorlar. Şu kesin ileride zaman geçtikçe anlayacak ama senin yüzüne bakacak yüzü kalır mı bilemem. Emeğin görünmeyen ikiz kardeşidir fedakârlık. Zahmet de der. Bir şey olduğu zaman emeğine sağlık fedakarlığına sağlık demekten ziyade sana çok zahmet oldu deriz. Genelde yük olduk, seni zora koştuk, yorduk gibi anlam yükleriz. Geneline bakınca ne kadar çok içi dolu kelimeler emek, fedakârlık, zahmet. Ve her zaman kendinden ödün veren, başkalarını düşünen kelimeler. İşte bu kelimeler ruhumuza, bedenimize işlemiştir. Belki çoğumuzun çocukluğunda yüklendi bu kelimeler bütün benliğimize. Öyle yetiştirildik. Büyüdüğümüzde ise bu kelimelerden örülü elbiseyi hep taşıdık. Bizi biz yapan diğer insanlardan ayıran özelliğimiz. Şimdi soruyorum sizlere sizlerin nankörlük yaptı dediği emeği, fedakarlığınız hangisi.
Kim ne derse desin her insanın boynuna asılı kolye gibi duran yada ellerine bulaşıp avucun da tuttuğu bir kul hakkı vardır. İçinde bulunduğumuz dönemi ve çevremizi gözlemleyerek kesin konuşuyorum. Kimse ben kimsenin hakkına dokunmadım diye söyleyemez. En basiti hakkında bir şey söylemesi bile yeterli. Yapılan dedikodu bile kul hakkı değil mi? İftira olayı tabi ki daha farklı.
Düşünün dünden bugüne kadar hayatınızı, yaşam şeklinizi, yaptıklarınızı. Yaşadığınız hayatın içinde bir yerde gizlenmiş hatırlamadığınız ya da hatırlayarak vicdanınızı susturamadığınız bir olay vardır. İsteyerek ya da istemeyerek birine zarar vermiş olabilirsiniz.
Kul hakkı yemek sadece para çalmakla, eşya çalmakla, emanete ihanetle, birini öldürmekle sınırlı değildir. Başkasının hakkı olan maddi, manevi ne varsa elinden almaktır. Aile içinde olabilir, arkadaş çevresinde, okulda, iş yerinde, a’ dan z’ ye her yerde. Yanı kişi yaptığı iş, bulunduğu ortam kadar kul hakkı yükler heybesine. Artık avuç yetmez. Az gelir.
Birinin hakkı olan bir şeyi hile ile, torpil ile kendinize çevirmiş olabilirsiniz. Üst düzey yönetici iseniz yaptığınız bir hatadan dolayı kendinizi kurtarmak için birini harcamış olabilirsiniz. Bu iftiraya da girer. Onun yerine kendinize kazanç sağlamış olabilirsiniz. Onun geleceği makama torpil yaparak kendinizi yakınınızı aldırmış olabilirsiniz. Yapmanız gereken bir işi hileli, hediyesiz yapmamış olabilirsiniz. (Rüşvete hediye diyenler var, torpile de referans) isteyerek istemeyerek ya da mecburi birine sıkıntı yaratmış olabilirsiniz. Bir düşünün o makamda olmasaydınız o hediye dedikleriniz size gelir miydi? Ya da taraflı işleri yakınlarınıza kazandırabilir, kendi yararınıza yapabilir miydiniz? Tabii ki hayır.
Daha sayamadığım çok şey yapmış olabilirsiniz. Kulu kandırmak kolay ama inanan biriyseniz Allah’ı nasıl kandıracaksınız. Kul hakkına inanıp inanmamak size kalmış. Bazı insanlarda duyuyorum ‘’gider helallik alırım olur biter diye’’. O insan arkasından neler söylediğinizi, yaptığınızı bilse hakkını helal eder mi? Elbette etmez. İnsanlar bildikleri şeyleri isterlerse helal eder. Bilmediğini etmez. Burada biraz kurnazlık yapıyorlar. Ama Allah her şeyi gören bilen değil mi? Bu kurnazlığınızı kabul eder mi? Allah bilir.
Bazı insanlardan duyduğum bir şekilde Allah affeder diyorlar. Ama benim bildiğim Allah kul hakkını affetmez. Bedeli ağır olur. Üstüne birde ah alıp beddua aldıysanız Allah korusun çocuğunuzdan bile çıkar. Atalarımız ne demiş ‘’dedesi erik yemiş torununun dişi kamaşmış’’ bu nedenle kul hakkından korkun. Allah yarına bırakır ama yanına asla bırakmaz. İnanıp inanmamakta karar sizin.
Ömrümüz boyunca bir hayal kurar ve gerçekleştirmek için gece gündüz çalışırız. Kimimiz hayallerine kavuşur kimimiz yanından bile geçemeyiz. Hayatımız bir yarış pisti olur. Hep başkalarıyla yarıştığımızı düşünürken gerçekte bizler kendi kendimizle yarışırız. Maalesef bunu zaman geçtikten belki elimizdeki fırsatları kaçırdıktan sonra anlarız. Geriye dönüş olmadığı gibi kaçan balıkta büyük oluyormuş. Sonra kalan ömrümüzü keşkelerden bir çerçeve yapıp içerisine hapsediyoruz. Gözümüz hep arkada, geçmişte, kaçırdığımız fırsatlarda kalıyor. Sonra insanlar kendilerini bırakıyor, imkanlarını elindeki değerleri unutuyor ve değerini görmüyor hep karşısındaki insanlara özeniyor. Onları o kadar çok değerle kaplayıp erişilmez raflara bırakıyor ki kendisi de ulaşamıyor.
Bütün insanlar dersek abartı olmaz herkes birbirinin yaşamlarına özeniyor. Kendilerini beğenmiş narsist olanlar egosu tavan yapan sonradan görme cehalet küpleri hariç. Çünkü bu küpler kırıldığında diğer insanlar bakıyor ki içi boş. Ve küf kokuyor. Bencillik kokuyor. Bu tür insanlar karşısındaki insana bencillik yaptığını düşünürken bakıyorsunuz ki o kişi en büyük bencilliği kendisine yapış elindeki değerlerin kıymetini bilemediği için kaybetmiştir. Bu tür davranışlarla kendilerini yalnızlık parmaklıklarının içine hapsediyor. Örümcek ağı gibi sarıp sarmalıyor yaşadığı yalnızlığı.
Hayran olduğu, uğruna çok şeylerden vazgeçtiklerinin değersiz olduğunu gördüklerinde ise kaybettikleri zamanın ardından yas tutuyorlar. Her zaman dışarıdan insanlara komşunun tavuğu komşuya kaz görünür. İçine girdiğinizde göründüğü gibi olmadığı o kaz görünen tavuk insanları hayal kırıklığına uğratır.
Ne yazık ki elimizdeki değerlerin kıymetini kaybedince anlıyoruz. Her insan ömrü boyunca bu hatayı yapmıştır. Elimizdekilere hakkettiği değeri vermiyor kıymetini bilmiyoruz. Bu değerler annemiz, babamız, eşimiz, arkadaşlarımız, dostlarımız, işimiz, okulumuz canlı cansız bizlere değer veren katkısı olan her şey olabilir.
Sevdiğimiz başarılı insanları örnek alabiliriz. Kıskançlık yapmadan onları rehber edinebiliriz. Onlarda kıskançlık hainlik yapmadan örnek olarak yol göstermeleri gerekir. İçinde bulunduğumuz dönemde kıskanç olmayan hainlik yapmayan insanları bulmak çok zor. Bazı insanlar O kadar benciller ki kendilerinden başkasını düşünmezler. Bazı insanlar ise kıskançlıktan çıkarları için yapmadıkları kötülük kalmaz. Her yolu mubah görürler. Söyledikleri ile yaptıkları birbirini tutmaz. Başı kıçı ayrı onar der atalarımız. Başarılı olanlarda, başarısız olanlarda hatta hiç çaba göstermeyenlerde ortak bir noktada buluşurlar. Elindekilerin değerini bilmez hep karşısındakilerin sahip olduklarıyla yarışır. Özenti bitmez insanın hayatında. Kıskançlıklarını yenen vardır mutlaka.
İnsanlar hangi yolu seçerse seçsin er veya geç gittikleri yolun faturasını öderler. Mutlaka bir hesap kesilir ve o hesap ödetilir. Ha bu dünyada ha ahirette. İnsanın elinde olan o hesabın faturasının nasıl kesildiğidir.
Faturalar kesilip hesaplar ödenmeden herkes elindekilerin değerini bilsin. Gittiği yolunu temizlesin ki sonrasında rahat etsin. Başlıktaki gibi insanlar elindekilerin sahip olduklarının nankörü elinde olmayan kaybettiklerinin ise hayranıdır. Yani pirince giderken evdeki bulgurdan olmayın.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.