DOLAR 36,1214 0.04%
EURO 37,8413 0.73%
ALTIN 3.386,910,60
BITCOIN 34867280.91878%
Sivas
-2°

KAR YAĞIŞLI

13:23

ÖĞLEYE KALAN SÜRE

Halide HALİD

Halide HALİD

07 Kasım 2024 Perşembe

Önce Vatan Serisinden: Çık Tren Yolunda – Halide HALİD

Önce Vatan Serisinden: Çık Tren Yolunda – Halide HALİD
0

BEĞENDİM

ABONE OL

“4 yıl…

Nereden başlamam lazım bilmiyorum bu kez. Bitmeyen bir hikayedir şimdi bizimki, bitiremediğim.

Her yılın bu ayında bugünlerde sana veda ettiğim saatlerde en başından başlayan bir hikaye olur mesela.

Fakat hiçbir zaman bitemeyen, yaşamayı unuttuğum mekanda zamanın durduğu yerden yeni mucizeler bekleyerek yeniden başlayan hikaye.

Cisminden uzaklaştıran yıllar beni senin ruhuna yaklaştırıyor artık. Zamanın yok olduğu bir boşluktur bizim hikayemiz. Uzaklaştıkça sana yaklaşıyorum.

Her şeyin sonudur düşündüğüm her gecenin sabahı en baştan başlıyorum. Her sona yaklaştıkça en baştan hatırlıyorum o hikayeyi yeniden…

Her defasında sonuna yetiştiğimde en başına dönüyorum…”

Bu yazdıklarım yiğit bir ŞEHİTİMİZİN Hanımının eşine yazdığı mektuplardan bir parçadır.

4 yıldır bu Hanım her yıl 29 Eylül tarihinde eşine mektup yazıyor. Bu tarih onun eşiyle birlikte geçirdiği günlerin son tarihi. Bu tarih onun mutlu aile ortamının son günü.

Bu mektuplar Vatan yolunda canından geçen yiğitlerimizden 44 günlük Karabağ Savaşında ŞEHİT olan 44 doktordan ilki Tabip Üsteğmen Şöhret Gasımov’un yarım kalan hayat hikayesinden bahseden bazı parçalardır.

Şöhret hakkında sohbete ilk olarak eşi Türkan Gasımova ile başladım. Çünkü ŞEHİTİMİZLE ilgili yazmak kararına vardığımda ele ilk tanıştığım kişi Türkan oldu.

Aslında Şöhret hakkında yazmaya Türkan’ın halası Seriye Hanım’ın vesilesiyle başladım. Benim ŞEHİTLERİMİZLE ilgili makalelerimi okuyordu. Bir gün de bana “bizim damat da ŞEHİTTİR, ilk ŞEHİT doktordur” dedi.

O günden başlandı benim onun hakkında araştırmalarım. Bütün ŞEHİTLERİMİZ gibi onun da yarım kalan hayat hikayesine baş vurduğumda orada baş kahramanım sevdiği, onun nefes aldığı, hayatının aşkı olan eşi Türkan oldu.

Sevgi bizler hala doğmadan yaşamla bizi buluşturan ilk olumlu duygudur. Sevgi bizim hayat iksirimiz, hayatımızın manasıdır. Bu güzelliktir bizi bu dünyada tüm zorluklara, ayrılıklara göğüs gerdiren.

Sevgi öyle bir duygudur ki, insanlığın her zaman ona ihtiyacı var. Sevgi olan ortam sanki yıldızların süslediği gök yüzüdür pırıl pırıl parlar.

Sevgi öyle bir hisstir ki, insan mezara giderken bile onu yalnız bırakmaz. Kendi gittikten sonra geride kalan sevgilisi, çok sevdiği eşi onun hayalleriyle yaşar, onun anılarıyla teselli bulur.

Tabii ki bu güzellik her kese nasip olmuyor. Her kes sevginin güzelliğini farklı algılıyor. Kimi için o bir hefes, kimi için ise bir ömür hayata tutunma sebebidir.

Şöhret’le Türkan’ın  sevgisi gibi. Onların resimlerinde bu sevgiyi, bu büyük aşkı birbirilerine bakan gözlerindeki parıltıdan, dudaklarındakı gülüşten anlamak çok da zor değil.

Bu sevgi efsaneye dönüşecek büyüklükte bir sevgidir. Eğer bugün Türkan Şöhret’siz ayakta dik durabiliyorsa demek ki, bu sevginin gücü, sevginin büyüklüğüdür.

Şöhret ona her zaman “ne olursa olsun, sen her zaman  güçlü ol” diyordu.

Gün geldi bu kelimeler onun hayat sloganına dönüştü.

Bana da sevgili yarının dediği gibi ‘möhkem’ olup onunla ilgili anılarını anlattı.

Söhret’i kaybetmekle sadece ailesinin başında duran insanı değil, dostunu, sırdaşını, her zaman onların, akrabalarının başını yüce eden varlığını kaybettiğini söyledi:

“O bana söz vermişti. O Şehit olamazdı…

Şöhret hayattayken her zaman hareketleriyle başımızı yüce ediyordu, bu yüceliği en yüksek makam olan ŞEHADETİYLE daha da yüceltti.

Şöhret ailesi için ne kadar sorumluluk taşıyorduysa, askerleri için belki de daha fazlasını taşıyordu.

O çok merhametli, cana yakın insandı. Bizim yaşadığımız askeri lojmanda her kes bu sözlerimi doğrulayabilir.

Çocuktan büyüğe kadar ne yardım gerekseydi hiç düşünmeden yardıma koşardı. Gece  gündüz fark etmezdi.

Sadece doktor olarak değil, bir insan olarak da zorda kalana yardıma koşmaktan zevk alırdı Şöhret.

Ben sadece kocamı, eşimi değil, sevgilimi kaybettim.Evet sevgilimi.Biz kendi aramizda sözleşmiştik ki, her zaman sevgili olarak kalalım.Çünkü bizim sevgimiz bir başkaydı. Bizimkisi aynen şarkıda söylenilen gibi bir aşk hikayesidir.”

Evet aynen…Bu sözlerin kanıtı onun sevgilisi Şöhret’e yazdığı satırlar oluyor:

“29.10.20…Gittiğin 1 ay oldu. Yoksun düz 1 aydır.

Senin ilk verdiğin sözü unutmamışım. Her kelimesi, her cümlesi şimdiye kadar hafızamdadır.

“Biz sevgiden bir dünya kuracağız. Bizim dünyamız bir başka olacak. Dili, dini ayrı olan -sadece sevgiden oluşan.”

Öyle de oldu. Sen verdiğin tüm sözleri tuttun. Dönüp geri baktığımda sana nasıl bir ömürlük minnet borcum olduğunu anlıyorum.

Bana yaşattığın her şey için sana teşekkür ediyorum. Bundan sonra bütün ömrüm seni yaşatmaya harcasam bile senin yaptıklarının karşılığını ödeyemem.

O bizim dünyamızda sen benim dostum oldun, sırdaşım oldun, sevgilim oldun, her şeyim oldun her zaman.

Her şeyi fazlasıyla yaşattın. Şimdi geriye dönüp baktığımda sanki acele edercesine yaşadın her şeyi.

Hiçbir şeyi yarına bırakmadın. Her zaman başımı yüce ettin benim. Adını her duyduğumda gururla baktım sana. Bana “ben seninle büyüdüm” diyordun. Ben ise senin yanında her gün küçücük bir çocuk oluyordum.

Güçlü insandan birden  bire mutlu insana dönüşmüştüm. Başka kimseye ihtiyaç duymuyordum.

Sana cevapsız mesajlar yazıyorum her gün. Asla adresine ulaşamayan senin asla okuyamayacağın mesajlar…

Anladım ki ben kesinlikle “asla”yı anlayamıyorum. Beynim onu kabullenmiyor.

Nasıl yanı sen bir daha olmayacaksın?

Sen gidişinle benden dostumu, sırdaşımı, arkamı, destekçimi, hislerimi, ruhumu, sevgilimi her şeyimi götürdün kendinle.

Bugün anladım ki, sen nasıl ki, varlığınla bana gurur hissi yaşattın, şimdi de gidişinle bana bir ömürlük gururu bırakıp gitmişsin.

Bir de senin hiçbir zaman tanıyamayacağın dostları, tanıdıkları…

Bundan sonra sana sık sık yazacağım senin hiçbir zaman okuyamayacağın mektupları…”

Şöhret son iki gün 24-25 Eylül’de çok garip olmuştu diyor Türkan:

“Güleryüzlü, pozitif insan aniden sanki değişmiş, yerini başka biri almıştı. Sanki son günlerini yaşadığını hissediyordu.

Çok hüzünlüydü. Onu evden uğurladığımızda bana dedi ki “Polat üssüne kalkacağız. ŞEHİT general Polat Heşimov’un adına olan üsse. Oradaki askerlere bazı şeyler gerekiyor.”

Her zaman yaptığı hareketti, şaşırmadım. Ben gülerek “Sen neden götüreceksin ki? Askerlerin gereken her şeyleri var.”

“Hayır benim götüreceklerim benim borcumdur, ben o borcu yerine getirmeliyim.” dedi.

Şöhret Vatan’a olan borcunu Şehadetiyle ödedi. Benimse onun karşısında olan borcum onun emanetleri olan evlatlarımızı atalarının adına yakışan şekilde büyütmektir.

Oğlumuz Murad’ı, kızımız İlayda’yı ataları Şöhret nasıl büyütmek istiyorduysa, ben de onları onun istediği gibi büyüdeceğim, inşallah.

Ne kadar ki ben bu hayatta varım bütün Azerbaycan halkı, Dünya Azerbaycanlıları aynı zamanda kardeş Türkiye’de de onu herkese tanıtacak ve onunla gurur duyacak.

“Şöhret bir doktor olmasına rağmen bir subay gibi savaşarak ŞEHİT oldu.” Bu kelimeleri onun silah arkadaşları boşuna söylememişler.

Bu sözü duyan her kes muhtemelen onun nasıl savaşarak kahramancasına ŞEHİT olduğunu anlar.

Nasıl ki anne babası bir yiğit evlatlarını, ben güzel hayat sırdaşımı, öyle de asker ve subay arkadaşlarının tabirince desek Azerbaycan Ordusu cesur bir subayını kaybetti.

Şöhret çok farklıydı, Şöhret iyi babaydı, Şöhret iyi hayat arkadaşıyd, Şöhret cesur subay ve yetenekli ve başarılı bir doktordu.”

Şöhretle Türkan’ın aşkını ŞEHİTİMİZİN annesi Mehpare anne de dedikleriyle destekliyor:

“Türkan’nı  Şöhret o kadar çok seviyordu ki, belki de vallahi bizden, akrabalarından da çok. Onu kendisi sevip evlenmişti. Türkan’ı çok sevdiği için belki de herkesten vaz geçerdi, ama ondan vaz geçmezdi.

Onların sevgisi bir başkaydı…”

2016 Yılında evlenen cütlüğün  2017 Yılında  ilk erkek evlatları dünyaya geliyor. 2016 Yılı’nın Nisan çatışmalarında ŞEHİT olan Azerbaycan’ın Milli Kahramanı Yarbay Murad Mirzeyev’in şerefine oğluna onun adını veriyor.

Şöhret Murad’ın gelişini çok hasretle bekliyor:

“Telefon açıp selam bile vermeden “Biliyor musun, ben Murad koyacağım adını başka ad düşünme” demiştin. Hiçbir şey söylemedim.

Eve geldiğinde “Murad nereden aklına geldi?”diye sorduğumda “Milli Kahraman adıdır. Murad Mirzeyev’in şerefine koyacağım” dedin. Onun hakkında çok konuştun. Talış köyü uğruna giden çatışmalarda ŞEHİT olduğunu söyledin.

O zaman benim için Talış köyü, Madagiz, oradaki ormanlar sadece bir isimdi. Ne zamansa oraların benim hayatımın kabusu olacağına inanamazdım. Sonra dedin ki, ben rehin alınmamak için son kurşunumu her zaman  kendime sıkmak için  koruyorum. Murad Mirzeyev de rehin alınmamak için öyle bir kamufle olmuş ki, (“keşifçiler anlar” dedi) onu birkaç gün sonra bulabilmişler.”

Oysa hiçbir zaman bana işinle ilgili beni endişelendiren hiçbir şey anlatmazdın.

Tam 4 Yıl sonra Murad Mirzeyev’in ŞEHİT olduğu o yerde ŞEHİT oldun.

Ayrıca oradaki toprağa karışarak, üzerinde bile oradaki topraktan alarak defin edildin belki.

O yüzden birgün döneceksin diye garip umutlar sarıyor içimi bazen. Çünkü senin yarın çok sevdiğin o topraklarda kalmış sanki…

Sugovuşan… Her harfinde , her hecesinda acı, ağrı, azap…”

Bu cümleler Türkan’ın Şöhret’e yazdığı mektupdan alıntıdır.

Murad’ın ne zaman konuşacağını, ne zaman yürüyeceğini, ne zaman daha serbest konuşup kendisi ayakları üstünde duracağını hasretle bekliyordu Şöhret.

Onun evlat sevgisini videolardaki karelerde hissetmek oluyor. Bebekle öyle davranıyor ki sanki kalbi yerinden çıkacakmış gibi.

Bütün baba olan ŞEHİTLERDE   bu sevginin aşırı derecede olduğunu fark etmemek imkansız.

Sanki onlar evlatlarına sevgilerini aceleyle sunmak istiyorlar. Evlatlarının isteklerini güçleri yettiği kadar çabuk gerçekleştirmek istiyorlar.

Şöhret de aynı onlar gibi.

Murad’la geçirdiği zamanı kızı İlayda’yla geçiremedi. 2020 Yılında doğan İlayda’sına yeterince sarılıp sevgisini ona veremedi.

İlayda Murad gibi onun mezarını ziyarete gittiğinde babasının resmine bakarak “Baba kalk evimize gidelim” diyemiyor. Çünkü o babasını sadece resimlerde görmüş. İlayda Murad gibi babasını işe uğurlamamış. Çünkü o zaman yeni doğan bir bebekti.

Türkan sık sık “ona kendini koru, fazla ileri gitme, az da olsa kendine dikkat et” söylediğimde böyle cevap veriyordu:

“Canım bak sen ister misin bu münakaşa Murad büyüyene kadar devam etsin? Ve günün birinde savaş başlasın ve Murad bu savaşta ŞEHİT olsun. İster misin?”

Bu cevaptan sonra Türkan artık hiçbir söz söyleyemez oluyordu.

Şöhret’in son telefon aramasında ona böyle söylüyor Türkan:

“Bak canımın içi, nasıl ki bizim sana ihtiyacımız var, senin er ve subaylarının belki bizden daha fazla sana ihtiyaçları var. Hiç olmazsa onlar için kendine dikkat et.”

Şöhret’in cevabı çok kısa olur:

“Sen güçlü ol!”

Türkan  her an, her durumda sevgili eşinin ona söylediği gibi güçlü olmaya çalışıyor.

Bu güç ona evlatlarını babalarının adına yakışır şekilde büyütmesinde, karşısına çıkan zorluklara göğüs germesinde yardımcı oluyor.

Yukarda söylemiştim onların sevgisi bir aşk hikayesidir. Ama yanılmışım bu aşk, bu sevgi hikaye değil, romanmış, roman…

Şöhret’in ŞEHADET haberini alsalar da onun naşının bulunmaması onun hayatta olduğuna inandırmıştı Türkan’ı. Ama bu beklentinin sonu Türkan’ın ruhen yıkılmasına neden oldu.

Düğünlerinde Türkan’ı baba evinden almaya gittiğinde, evlatları doğduklarında onları hastaneden almaya gittiğinde arabaları süslediği Azerbaycan bayrağına sarılı döndü Türkan’ına.

Bu bayrakla nefes alıyordu. Nereye gitseydi mutlaka çantasında Azerbaycan bayrağı götürürdü.

Sözleri Baba Veziroglu’ya, bestesi  Eldar Mansurov’a ait olan “Çık tren yoluna” adlı şarkıyı çok seviyordu Şöhret.

Onun cenazesinin ardından gittikleri zaman Türkan Hanım kaynından cenazeyi bu şarkıyla getirmelerini rica ediyor.

Türkan’ınbu isteği gerçekleşiyor. Şöhret son kez evine bu şarkının sedaları altında geliyor.

 Çık tren yoluna her akşam sabah,

 Çık tren yoluna beni karşıla…

Karşıladı Türkan’ı onu.  Ama onu onsuz karşıladı…

Onun Şöhret’i için son isteği bununla bitmiyor. Türkan Hanım Şöhret’in çok sevdiği daha bir melodi, garmon ustadı Aslan İlyasov’un çaldığı “Hayati” adlı dans muziğini ŞEHİTLER Mezarlığına kadar telefonunda Şöhret için seslendirdi.

Şöhretin bu melodileri duyduğuna inandığı için onu son mekanına böyle uğurladı:

Hayattan doyamayan sevgilisine “Hayati” melodisini hediye ederek…


 ÖZGEÇMİŞ       

Şöhret Şakir oğlu Gasımov 16 Agustos 1992 yılında Azerbaycan’ın Gedebey rayonunda doğdu. İlk eğitimini 1998 yılında Sumgayıt Şehri 18 sayılı Orta okulunda alan Şöhret, 2009 yılında Sumgayıt Şehrindeki Cebrayil rayonu 5 sayılı Orta okulundan mezun oluyor. Aynı yıl Azerbaycan Tıp Üniversitesi Askeri Tıp Fakütesini kazanıyor.

Şöhret çocukluktan asker olmayı kendine meslek edineceğini düşünüyor.

Yıllar geçiyor Şöhret orta okulu bitirip Azerbaycan Tıp Unıversitesini Harbi Tıp fakültesini kazanıyor.

Şöhret Gasımov üniversiteden başarıyla mezun olduktan sonra Savunma Bakanlığı’nın Yevlah şehrinde bulunan “N” askeri birliğinde görev yapmaya başlıyor.

3 ay sonra Terter rayonunun ön cephe askeri birliğinde görevine devam ediyor.

 2018 yılında Şöhret  Gasımov’a  Tabip üsteğmen rütbesi veriliyor.

Görevi sırasında örnek bir subay ve eğitimli bir doktor olarak herkesin sempatisini kazanıyor.

Askerliği sırasında kendisine birçok fahri nişan ve teşekkür belgesi veriliyor.

Kahraman ŞEHİT  2-5 Nisan 2016 yılında gerçekleşen Nisan çatışmalarına da katılıyor.

Azerbaycan Ordusunun Tabib üsteğmeni Şöhret Gasımov, Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinin toprakları kurtarmak için 27 Eylül 2020 tarihinde başlattığı 2.Karabağ Savaşı sırasında Terter rayonunun Sugovuşan köyü yönündeki savaşlara katılarak kahramanlık gösteriyor.

İki gün içerisinde birçok önemli görevi yerine getirerek hem tarafsız bölgede hem de savaş bölgesinde yaralılarımızı, ŞEHİTLERİMİZİ tahliye edebiliyor.

Son kez 29 Eylül 2020’de Terter bölgesinin Sugovuşan köyü istikametinde yapılan çatışmalarda büyük bir cesaret göstererek 3 zorlu görevi yerine getiriyor.

Yüzlerle yaralı er ve subayın savaş alanından çıkarılmasına yardım ediyor.

Yaralıları savaş alanından tahliye ederken bir düşman tankıyla karşı karşıya geliyor ve hizmeti silahıyla onlarla sonuna kadar savaşıyor. O sırada zırhlı araçtaki 4 kişiyi kurtara biliyor.

29 Eylül’de Tabip üsteğmen Şöhret Gasımov ŞEHİT oluyor. Bir süre onun naşını bulamıyorlar. Babasının DNH testinden sonra ŞEHİTİMİZİ bulmak mümkün oluyor.

Kahraman ŞEHİT Şöhret Gasımov 9 Ekim 2020’de Sumgayıt Şehitler Mezarlığında toprağa veriliyor.

Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün sağlanmasına yönelik askeri operasyonlara katılmak ve askeri birliğe verilen görevlerin yerine getirilmesi sırasında görevlerini onurlu bir şekilde yerine getirdiği  için Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 15 Aralık 2020 tarihli Kararnamesine istinaden Şöhret Gasımov, ölümünden sonra “Vatan uğruna” madalyası ve 3. sınıf “Vatana Hizmet İçin” Nişanı ile ödüllendiriliyor.

Devamını Oku

“ÖNCE VATAN” serisinden:

“ÖNCE VATAN” serisinden:
0

BEĞENDİM

ABONE OL

                                                  Belki geri dönemedim…                                                 

Anne…Evladı için dünyanın tüm zorluklarını omuzlarına alan kadın.

Anne…Kalbinden bir pınar gibi akarak gelen ninnilerle bebeğine mutluluğun senfonisini duyuran varlık.

Anne…Adı duyulunca yüreklerde nice hasret, nice sevgi, onunla geçen günlerin anısından haber veren insan.

Anne…Dünya var olduktan bu yana adına destanlar, şarkılar söylenmiş, şiirler yazılmış güzellik.

Anne… Dünyaya ilk gelişimizde koynunda uyuduğumuz, ilk dil açtığımızda adını söylediğimiz, adı vatanla beraber çekilen, cennet ayakları altına serilen kutsal melek.

Bu melek dünyaya erkek evlat getirdiğinde ona yiğitlik ninnileri söyler, dünya büyüklüğünde Vatan sevgisiyle uyutur.

Bu melek doğmadan önce cennetle müjdelenen oğullar dünyaya getirir.

Dünya ilk savaş alanı olduğu günden bugüne kahraman yiğitler yetiştirmiş, düşmanın sırtını yere vuran, Vatan topraklarını düşmanın ayakları altından çekip alan, kendisi de o topraklarda sonsuzluğa varan oğulların anasıdır o melek kadın.
Azerbaycan 30 yıldan sonra kendi topraklarını düşmandan geri almak için 2.Karabağ Savaşını yaşadı

27 Eylül 2020…

Bu tarihte anneler yigit evlatlarını Vatan için Savaşa uğurladılar. Nice oğullar vardı ki, onları uğurlayacak kimseleri olmadı. Onlardan kimi doğduğunda, kimi ergenlik yaşına geldiğinde anne adlı melekten ayrı kalmak zorunda idiler. Amma o yiğitlerin çoğu şimdi melek anneleriyle Cennette beraberlerdir.

27 Eylül 2020…

Seferovlar ailesinin tek erkek evladı olan Mayis de Vatan için başlanan savaşta  Azerbaycan Ordusunun yiğit askerleri ile bir arada idi.

21 yaşlı piyade er, esmer benizli, hayat dolu Seferov Mayis Şakir oğlu.

ŞEHİT olan her bir yiğitte olan farklılık onda da vardı. O da sıcakkanlı, yufka yürekli, merhametli, saygılı, büyüğün, küçüğün yerini bilen biriydi.

Ben her defasında ŞEHİT benim için hayatta olan kutsal varlıktır diyorum. Son nefesime kadar da bu böyle olacak.

O yüzden de bu yazımda hayalen de olsa aynı ortamda ŞEHİTİMİZİN annesi, ablası, dostlarıyla beraber onunla sohbet edecek, onunla ilgili anıları sizlerle bölüşeceğiz.

Gariptir değil mi? “Şehitle nasıl konuşulur?” düşünecek çoğu insan. Ama konuşulur öyle bir konuşulur ki. Onların bizlerden tek farkı vücuden aramızda olmamaları.

“Önce vatan” ın sıradaki kahramanı olan Mayis çok misafirperverdir. Evlerine gelen misafir onlarda olduğu sürece hiç sıkılmaz, Mayis buna izin vermez. Ortamı o kadar pozitif tutar ki, misafir yerinden kalkmak bile istemez.

Bizimle de pozitif ortamda sohbet etti.

Mayis: Selam nasılsınız? Hoş geldiniz.

Bizden önce selam verdi. Her zamanki gibi. Yukarıda yazmışım ya büyükle büyük, küçükle küçüktür yiğidimiz.

H.Halid: Selam Mayis. Biz iyiyiz sen nasılsın?

Mayis: Ben sizlerden daha iyiyim. Sizce benim olduğum mekanda  insan nasıl olur? Tabii ki daha iyi.

Annem! Ne güzel Elvin, Adil, halaoğlum Azerler de bizdeler.

Çok mu özlediniz beni?

Narıngül anne: Canım oğlum özlemez olur muyuz? Sen bizim evimizin ışığı, ağzımızın tadısın. Sensiz biz seninleyiz.

Mayis: Ablacığım sen nasılsın, her şey yolunda mı?

Nermin(ablası): Kardeşim, sence nasıl olabilirim? Sen gidişinle beni sadece kardeşsiz değil, dostsuz, sırdaşsız bıraktın.

Mayis: Bak olmadı böyle düşünmen, hiç olmadı. Ben nereye gitmişim ki? Ben her gün sizlerin yanındayım. Sizlerle beraberim. Seninle daha çok zaman geçiriyorum, haberin yok mu?

Anneciğim, sen bana yüreğime dolu sevgiyle yaşamağı öğrettin, sen bana duygunun ne olduğunu, insanlığa sevginin gücünü, merhametin kutsallığını öğrettin. Bütün bu güzel hisleri ben taşıyorsam demek ki benden mutlu insan yok.

Narıngül anne: Benden de mutlu insan yoktur oğlum. Çünkü senin gibi yiğit, kahraman oğlum var.

Mayis: He, bak anne bu sözünü sevdim. Oğlum var dedin, oğlum var idi demedin. Ben Adile de bir kere söylemiştim rüyasında ben ŞEHİT olmuşum, ölmemişim. Yani yaşıyorum.

Adil(dostu): Can dostum, sen benim kusuruma bakma, senin hakkında bana haberi söylediklerinde ben senin için “Mayis ölmüş benden saklıyorlar” demiştim. Sen o gece rüyama geldin ve bana “Ben ölmedim ki ben ŞEHİT oldum” dedin.

Beni affet kardeşim. Seninle geçirdiğimiz günleri hiç unutmadım ki. Özletmişsin kendini.

Mayis: Estağfirullah ne diyorsun, ne kusuru. Seni anlıyorum. İnsan o anda ne düşüneceğini bilmiyor. Ben diyorum ki, keşke  her kes anlasa ŞEHİTLİĞİN kutsallığını.

Bizi aldığımız kurşun yaraları hiç acıtmıyor ki. Bizler doğmadan önce Cennetle müjdelenmişiz. O yüzden hayattayken bile cennetin kokusunu hisseder, sonra oraya gideriz.

Kardeşim benim için üzülmeyin asla. Bizim mekanımız bir başkadır. Size bir şey söyleyim mi Adil?

Adil: Söyle kardeşim.

Mayis: Bu çok tekrarlanan bir şeydir aslında: “ŞEHİTLER kurşun yarasıyla ölmez, ŞEHİTLER unutulduklarında ölürler”. O yüzden bizlerin ölmesini istemiyorsanız eğer bizi unutmayın.

Narıngül anne: Öğlum, sizi unutmak imkansız. Geçenlerde senin hakkında Halide Hanım’la konuştuğumda kendisine senin nasıl vatansever, nasıl güzel evlat olduğunu anlattım. Sen gerçekten çok farklı evlatsın.

Sen hayat dolusun. Senin çizdiğin resimlere her baktığımda orda senin parmaklarının sıcaklığını hissediyorum.

Mayis: Güzel annem, ne güzel söylüyorsun.

Evimizde koruduğunuz bütün eşyalarımda benim ellerimin sıcaklığı var. Onlardan benim kokumu alıyorsunuz biliyorum. Siz her defasında onlara dokunduğunuzda ben yanınızda oluyorum.

Nermin: Gaqam(kardeşim)bizimle beraber olduğunu ben daha iyi biliyorum. Çünkü sen bana sadece kardeş değilsin ki. Sen benim dostum, sırdaşım, en yakın dert ortağımsın. Sana bir sey söyleyim mi?

Mayis: Söyle güzel ablacığım, söyle.

Nermin: Sen izinden askere dönüyordun ya, evden çıkarken dönüp evimize baktığında bana neler yaşattığının farkında olmadın. O bakışların, evden çıkışın son nefesime kadar gözlerim önünden çekilmeyecek buna emin ol.

Mayis: Ablacığım, bir daha geri dönemeyeceğimi düşündüğüm için evimize böyle baktım. Bak şimdi buradayım evimizde sizlerle beraber. Hepimiz bir aradayız. Dostlarım, halaoğlum her kes benimle ilgili anılarından konuşuyor. Bu bana zevk veriyor. Demek ki, bu hayatta boşuna var olmadım. Babam nerede, onu görmüyorum.

Nermin: Gagam, babamız zaten her an seninle konuşuyor. Şimdi evde değil. O yüzden bize katılamadı.

Nermin anne: Yavrum sen gittikten sonra komşular bana senin nasıl bir dikkatli genç olduğunu öve öve anlatıyorlar. Diyorlar ki, Mayis her hangi birimizi elimizde bir poşet, bir ağır çanta ile görürse, bize yardım etmeden yoluna devam etmez.

Onlar övüyor ben daha da gurur duyuyorum seninle.

Murad(dostu): Halide Hanım, Narıngül anne, bizimMayis kardeşimle  çok güzel anılarımız var.

Ondan heç bir zaman çekinmedim. Aç olmuşum beni evlerine götürüp, kendi elleriyle ekmekarası bir şeyler yapıp veya Allah’ın verdiyi ne varsa o gün yedirip, içirmiştir. Gagam, hatırlıyor musun hep bana derdin ki, Murad ben olan yerde yürekli ol, ne kadar ki, ben varım sen kimseden ve hiçbir şeyden çekinme.

Mayis: (Gülüyor)Maşallah kardeşime, hiçbir şeyi unutmamış.

Murat: Hiç unuta bilir miyim? Senin benim için yaptıklarını unutursam demek ki, kendimi unutmuşumdur.

Elvin (cocukluk arkadaşı): Halide Hanımbiz Mayis’le tanıştığımızda çocuktuk. Her gün mahallede oyun oynardık. Mayis kardeşim çok yeteneklidir. Beraber resim çizer, orgda müzik çalar, bazen de dans ederdik. Çok yüreği temiz, samimi dosttur. O her zaman bana kardeş olmuş, destek vermiştir. O kadar hatıralarımız var ki, konuşursam eğer günler yetmez dinlemek için.

Mayis: Siz beni mahcup ediyorsunuz, vallahi. Kendimin bu kadar unutulmaz olduğumu düşünemezdim.

Murat: Senden yoktur kardeşim. Sen gittikten sonra senin yerini dolduracak dostum olmadı.

Mayis: Çok sağ olun canlarım, var olun. Değeriniz, sevginizden dolayı her birinize sonsuz teşekkür ediyorum. Sizler de benim için unutulmazsınız.

Azer halaoğlum, senin ne diyeceklerin var benimle ilgili, konuş bakalım.

Azer(halasıoğlu): Kardeşim senden konuşmakla bitmez ki sohbet. Seninle akraba olsak da beraber az zaman geçirsek de, o az zaman benim için bir ömre bedeldir. Sen başkasın dayıoğlum. Samimi, cana yakın olman her kesin kalbinde yer edinmiş.

Seninle sohbete doyulmaz. O kadar merhametlisin ki zorlukta olan her kesin hemen yardımına koşarsın.

Sen bize gelen zamanlar at binmeye giderdik, hatırlıyor musun?

Mayis: Azer kardeşim, ben hiçbir şeyi unutmadım ki. Konuştuğunuz her bir anı benim hafızamdadır.

Azer: Doğaya sevgin beni şaşırtıyor. Senin kadar Doğa sevdalısı insan, ben kendim adına söylüyorum, tanımadım bu gün kadar. He, bir de senin duygusallığın. Müziği, şiiri sevmen. Bütün bunları tenhalığa çekilerek dinlemen çok hoşuma gidiyordu.

Bir de senin araba sevdalısı olmanın altını çizmeliyiz. Bugün benim arabaya olan sevgim bana senden bulaşmış olmalı. Bir sözü de unutmadan söyleyeyim, ben kuaförlüğe başladığımda o mesleğin sırlarını sen bana öğrettikçe ben şaşırıyordum. Sanki profesyonel kuaförmüşsün gibi her bir detayı anlatıyordun.

Ama biz anlaşmıştık, ben tezkeremi senden 3 ay önce alacağım için seni ben karşılayacaktım. Sözünü tutmadın.

Mayis: Azer olmadı ki. Ben sözümü tutsaydım o zaman ben senin tanıdığın Mayis olmazdım ki. O anlaşmamız bak ne güzel sonuçlandı.  Her kesin yetişemeyeceği bir makamla-ŞEHADETLE.

Azer: Can kardeşim, bazen yalnızken diyorum keşke Mayis şimdi yanımda olsa. Hep beraber eski günlerdeki gibi muhabbet edelim, şakalaşalım. Senin 4-5 yıl önce bana söylediklerini yaşadıkça senin nasıl uzak gören biri olduğuna kesinlikle eminliğim artıyor. O dönemlerde senin bana anlattıklarının farkına bazen varmıyordum, ama şimdi onları birer birer yaşıyorum ve senin zekana, aklına iyi anlamda haset ediyorum.

Mayis: Bir az da böyle konuşsanız kendime aşık olurum haberiniz olsun.

Nermin: Gagam sen yine esprilerinden geri kalmıyorsun. Seviyorum da senin bu özelliğini. Birlikte şiir yarışması geçirdiğimiz günleri çok özlüyorum. Dertleştiğimiz günleri de.

Şimdi günümün çok saatini senin odanda senin resimlerinle sohbet ederek geçiriyorum.

Narıngül anne: Canım oğlum sizin kolejin müdürü var ya Talıp hoca, senin hakkında ne kadar hoş sözler söylüyor. Diyor ki, kaç yıl oldu kolej müdürüyüm hiçbir öğrencim askere giderken benimle vedalaşmadı. Mayis çok farklı bir öğrencimdi. Askere giderken geldi benimle vedalaşıp gitti.

Mayis:Annecim ben biliyordum ki, bir daha geri dönmeyeceğim. Boşuna mı izne gelmeden önce size sordum eğer beni köyümüze götürecekseniz, ben izne gelirim, aksi halde gelmem.

Bunu söylemekte maksadım akrabalarımla dostlarımla tanıyıp bildiğim her kesle vedalaşmaktı.

Mahalledeki dostlarım da benden sonra size söylemişler onlarla da vedalaştığımı, helalleştiğimi.

Bütün bunlar benim kendi isteğimle olacak şeyler değil biliyorsunuz. Bu beni Cennetle müjdeleyen Rabbim’in benim için çizdiği kaderdir.

Narıngül anne: Senin savaş arkadaşların, komutanların seninle ilgili o kadar güzel sözler söylüyorlar ki, maşallah sen bu zayıf vücudunla o büyüklükte silahı nasıl taşıdığını, düşmana nasıl darbe indirdiğini. Bunları duydukça biliyor musun nasıl mutlu oluyorum.

Sık sık senin çocukken bana “anne benim askere gitmeme kaç yıl kaldı? Ben ne zaman askere gideceğim?” diye sorardın. Ben de kalan yılları anlatırdım.

Sen bizim de kendi başını da yücelere kaldırdın. Allah senden razı olsun yiğidim.

Mayis: Anneciğim, güzel annem 2. Karabağ savaşında kutsal topraklarımızı geri almak için ne kadar ağabeylerim, kardeşlerim hatta ablalarım ŞEHADETE yüçeldiler biliyorsunuz.

Şimdi o topraklarda yeniden Azerbaycan bayrağı yükseliyor, yeniden Karabağ’lılar kendi torpaklarına yerleşiyor, oralarda hayat yeniden başlıyor.

Bizler “Demir yumruk”ta birleşip bir yumruk olduk ve Zafer kazandık. Ne mutlu bizlere.

Bizler siz annelerin onurlu, dik duruşunuzla mutluluk duyuyoruz.

Başınızı dik tutun ve hiçbir zaman benim için ağlamayın. Ne kadar hayat var, ne kadar ki insanlık yaşıyor biz ŞEHİTLER de sizlerle beraber yaşıyoruz.

Halide Hanım, değerli dostlarım bugün canımı feda ettiğim Vatan toprağında yeni mekanıma kavuştuğumun 4.yıldönümünde annemi, ablamı yalnız bırakmadığınız için her birinize teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız.

H.Halid: Yiğidim biz sana teşekkür ediyoruz. 4 yıl diyorsun. Nice yıllar geçecek, sen ise bizim için aynı yaşta 21 yaşında kahraman olarak yaşayacaksın, nasıl ki yaşıyorsun. Hakkını bizlere helal et.

Mayis: Helal olsun.

ÖZGEÇMİŞ:

Seferov Mayis Şakir oğlu 20 Haziran 1999 yılında Azerbaycan’ın Neftçala şehrinin Hol Karabucak köyünde doğdu.

İlk eğitimini 2006 yılında Bakü’nün Sebail reyonunun 163 saylı okulunda aldı, 2010-2015 yıllarında ise eğitimine Sabuncu reyonunun Balahanı kasabasında yerleşen C.Cahangirov adına 4 saylı orta okulda devam etti.

Orta okulu 2015 yılında bitiren  Mayis Bakü Humanitar Kolejinin resim öğretmenliği bölümünü kazanıyor. 31 Mart 2019 yılında Koleji başarıyla bitiriyor.

Mayis Seferov 1 Haziran 2019 yılında askeri hizmete çağrılıyor. O hizmetini Goranboy şehrinin Aşağı Ağcakent köyünde yerleşen “N” sayılı askeriyesinde piyade er olarak başlıyor.

Başarılı er olarak defalarca teşekkürnamelerle ödüllendiriliyor.

27 Eylül 2020 yılında Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri tarafından Ermenistan işgali altında olan topraklarımızın alınması için başlatılan 2.Karabağ Savaşında kahramanca savaşıyor.

M.Seferov Talış yükseklikleri, Murovdağ ve Sugovuşan uğruna yürütülen operasyonlara Rpg7Roketatar atıcısı olarak katılıyor.

Mayis Seferov 1 Ekim 2020 yılında Goranboy ilinin Tap Karakoyunlu köyü ve Kehriler harabalığı yönünde Ermenistan Silahlı Kuvvetleri tarafından odlu silah çeşitlerinden atılan mermi patlaması sonucunda ŞEHİT  oluyor.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 15.12.2020 yıl tarıihli  Kararnamesine istinaden Seferov  Mayis Şakir oğlu ölümünden sonra “Vatan uğruna” madalyası, 24.06.2020 yıl tarihli Kararname’lerine istinaden “Cesur savaşçı” ve “Sugovuşan’ın kurtuluşuna göre” madalyaları ile ödüllendiriliyor.

Devamını Oku

“ÖNCE VATAN” serisinden: Senin cennetine muhtacım… – Halide HALİD

“ÖNCE VATAN” serisinden: Senin cennetine muhtacım… – Halide HALİD
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Hayat dediğin mücadelelerle hüzünlü ve mutlu sürprizlerle dolu bir yerdir.
Bakarsın sana beklemediğin yerde, beklemediğin anda öyle bir darbe vurur ki donup kalırsın.
Ve yahut da seni öyle mutlu eder ki, yine de donup kalırsın.
ŞEHİT ömrüne bunları yansıtamıyorum, çünkü ŞEHİT ömrü hala anne karnındayken Yaradan’ın ŞEHADET kalemi ile yazılıyor.


Dokuz ay onun damarlarından akan kanına, aldığı nefese Vatan, Devlet sevgisi sindiriliyor.
Bunları ben söz olsun diye yazmıyorum, bu bir kanıttır. Eğer böyle olmazsa hiçbir ŞEHİT kendinin ŞEHİT olacağını önceden bilemez, kimse ŞEHİT kadar farklı insan olamazdı.
Bugüne kadar araştırdığım öyle bir ŞEHİT hayatı yoktur ki, onun kalbinde bu sevgi yapmacık olsun. Onun için anne, baba, evlat, aile sevgisi önde olsun.
Her birisi de kendini anladığı günden pozitif hayat dolu, güler yüzlü insan olarak oluşturur.
Açlığa sabredersin adı oruç olur, acıya sabredersin adı metanet olur, insanlara sabredersin adı hoşgörü olur, arzuna sabredersin adı dua olur, özleme sabredersin adı hasret olur, sevgiye sabredersin adı AŞK olur…


Sohbetime boşuna Mevlana’nın bu değerli sözlerini ilave etmiyorum. Çünkü sizlere hakkında anlatacağım kahraman aşk, sevgi, aile açısından çok mutlu bir insandı.
Onun hakkında yazmaya karar verdiğimde önce anne babasının, onu tanıyan, onunla savaşta beraber olan arkadaşlarının, sınıf arkadaşlarının onunla ilgili hatıralarından da konuşacağımı düşünüyordum.
Çok düşündüm. Neden çok düşündüm biliyor musunuz?
Onun Hanımıyla yakından tanıştıktan, onun eşiyle ilgili sohbetlerini dinledikten sonra onun hakkında ilk yazımı onun sevgi hikayesi üzerine kurmaya karar verdim.
Böylece 44 günlük 2.Karabağ savaşının kahraman ŞEHİTİ yüzbaşı Şahmar Guliyev’in aşka çevrilen hayat hikayesini, doya doya yaşaya bilmedikleri altı yıllık ailelik döneminin bazı anılarını sizlere sunuyorum.
2011 yılı…
Şahmar’la Gülnare’nin sevgi dünyasına ayak bastıkları yıl.
Onlar tanıştıklarında bir gün mutluluklarının en güzel zamanında ayrılacaklarını hayal bile edemezlerdi.
Dört yıl birlikte sevgi dolu gençlik yaşadılar. Dört yıldan sonra bu sevginin ateşini aile ocağında yakmaya karar verdiler.
2015 yılında nikah yaptılar.
Şahmar askerdi. Gülnare asker eşi olmanın nasıl zor bir iş olduğunu iyi biliyordu.
Buna rağmen kalbinde sevgisine sonsuz mekan ayıran kocasıyla beraber bu zorlukları atlayacağına söz verdi.
Her kadın bu zorluklarla baş edemiyor. Gülnare ise seve seve baş ediyordu.
Kadın asker eşi gibi şerefli bir görevden sonra ŞEHİT eşi olmanın sorumluluğunu omuzlarına alacağını hayal edemiyordu. Hala asker Hanım’ı gibi hayatını yaşıyordu.
Hala eşinin görevden eve çabuk döneceği anları, Şahmar’ın onlarla fazla zaman geçirebileceği saatleri, mutlu aile hayatının güzellikleri ile başbaşaydı asker Hanım’ı.
Altı yıllık evlilik dönemi kadın için sanki altmış yıllık bir dönem oldu. Bu altı yılda onlar çok güzel sevgi dolu bir aileye sahip oldular.
Gülnare Şahmar’ı işinden dolayı gec gec görüyordu. Onların evlilik hayatı özlem dolu bir hayattı.
Evlendikden iki ay sonra Şahmar’ın Ağdam şehrine tayini çıkıyor. Taze gelin Nahçıvan’da Şahmar’ın ailesiyle beraber yaşıyor. Bir yıldan sonra ise eşi Beylegan şehrine atanıyor. Şahmar ailesini yanına alıyor.
Genç aile hayatlarının mutluluk dolu günlerini orda yaşıyorlar. Şahmar eve sık sık gelemese de, Gülnare onun hayatta olduğuna, onun sesini duyduğuna göre çok seviniyor.
Onun sözlerine göre hayatının Şahmar’la geçen günlerinin çoğunu Beylegan’da yaşamış.
Asker hayatının her anı mucizelerle, farklı farklı olaylarla doludur.
Nisan çatışmaları başladığında Şahmar’la Gülnare’nin hayatında ağrılı acılı anılar başlıyor, evet günler demiyorum anlar başlıyor.
28 Mart 2016 yılında Şahmar evden çıkarken ona hiçbir şey söylemiyor. Sadece “yine tatbikat var, sonra da poligon ”diyor.
O gittikten sonra Gülnare olayla ilgili bilgi alıyor.
Şahmar sık sık Gülnare’yi arıyor, her şeyin yolunda olduğunu, poligonda olduklarını ve en kısa sürede döneceğini söylüyor.
Çatışmada çok yakın arkadaşları şehadete yükseliyorlar. Bu Şahmar’ı üzmekle beraber onun kalbinde düşmana karşı sonsuz nefretini daha da arttırıyor.
Gülnare ona bazen “ireli gitme, kendini koru” diyordu. Şahmar ise “şu uniformayı biz boşuna giymedik. Her zaman her şeye hazır olmamız lazım. Bizler ireli gitmezsek, bizler vuruşmazsak bu toprakları kim geri alacak?” derdi.
Mesleğini o kadar çok seviyordu ki, işe giderken düğüne gidiyor gibiydi.
Şahmar evde işiyle ilgili konuşmayı sevmezdi. Bazen işten sinirli gelse de,onu hissettirmemeye çalışıyordu.
Onun bu hali Gülnare’nin gözünden kaçmazdı. “Şahmar neyin var?” sorusuna.”her şey yolunda Gülüm, işte olanlar işte kalıyor, bilirsin. Bak senin yanındayım”der sonra da ortama neşe dağıtırdı.
Nisan çatışmalarında Şahmar’ın çok arkadaşı ŞEHİT olmuştu. Onun askeri lise arkadaşı Gabil Orucaliyev de o ŞEHİTLERİN arasındaydı. Hanım’ı da gebeydi. Gabil evladının yüzünü görmeden ŞEHİT oluyor.
Bir gün Gülnare ona “Şahmar, eşi nasıl dözecek bu acıya? Gabil evladının yüzünü bile göremedi.”dediğinde Şahmar’dan böyle bir cevap alıyor:
“Allah sabır veriyor, Gülüm”.
Gülnare ise “Yok ya sen ne diyorsun, ben dayanamam. Böyle bir haber gelirse benim kalbim durur. İnsan nasıl dayanabilir ki, canından can ayrılıyorsa?” demişti.
Eşinin bu sözlerine Şahmar karşılık vermeden susmuştu.
Gülnare için eşi, evladının babası hem anne baba hem de dost, hem sırdaştı.
Yaşadıkları zaman kesiminde Şahmar bir defa bile olsa onun kalbini kırmamış ona kötü davranmamıştı.
Şahmar’ı kaybettikten sonra bazen “Keşke Şahmar bana kötü davransaydı, kalbimi kırsaydı. O zaman kalbim belki bu kadar yanmazdı.” diye düşündüğü bile olmuştu.
“Seni çok seven seni ağlatır”- deyimi var. Bir zamanlar Gülnare için bu söz anlaşılmaz bir deyim gibi görünür, kendi kendine “Nasıl yani, seni çok seven seni ağlatır. Böyle şey mi olur Allah aşkına. Seven insan sevdiğini ağlatır mı hiç?” diye sorgulardı.
Böyle düşünmeye hakkı vardı, çünkü sevdiği, delicesine aşık olduğu Şahmar’ı onu hiçbir zaman ağlatmamıştı.
Gülnare bunları düşündüğünde nereden bilecekti ki, günün birinde kalbinin sahibi, sevincinin, mutluluğunun sebebi olan Şahmar’ı onu bir ömür gözü yaşlı bırakacak.
Hayat sevdiği kullarına bahşettiği sınav odasıdır. Bu odada sınavın türleri de farklıdır.
Gülnare’nin sınavı da ŞEHİT Hanım’ı olmaktır.
Her ŞEHİT haberi duyduklarında Şahmar ona “Sen güçlüsün, sana çok güveniyorum.Ben bu hayatta seninle beraber yürüyorsam, demek ki sen benim için güç kaynağısın. Sen benden yana nelerden geçmedin Gülüm” derdi.
Nisan çatışmalarında Gülnare’ye tek bu kelimeyi diyor; “Ne olacaksa olsun, sen dik duracaksın. Asla eğilmeyeceksin.”
Bu sözler kadının kalbinde sanki bir ocağı alevlendiriyor.
Konuşma sırasında Gülnare diyor ki, bu sözden sonra oturup bekledim. Hazır oldum ala bileceğim acı habere.
Bu sözden sonra çok garip bir his sarıyor onu. Ağlasa da içinde sadece bunu düşünüyor “Dik duracaksın. Şahmar ŞEHİT olsa bile dik duracaksın.”
İnsan o an dik durmayı beceremiyor. O haber insanı çöktürüyor.
Dört yıldan sonra çocukları doğuyor. Şahmar çocuk konusuna çok hassas davranıyor.
Doğumdan sonra hastaneden çıkacakları gün Şahmar’ın Nahçıvan’dan sonuncu uçakla Bakü’ye dönmesi gerekiyor.
Bu sahneni göz önüne getirmek bile çok zor. 4 Yıldır çocuk bekliyorsun ve o dünyaya geliyor. Sense onu göremeden, kokusunu hissedemeden ondan ayrılmak zorunda kalıyorsun.
Şahmar düşünmeden hastanenin baş hekiminin yanına çıkıyor, durumu anlatarak “doktor fazla demiyorum hiç olmazsa oğlumun yüzünü 5 dakikalık bile olsa görseydim.” diyor.
Hastaneden erken çıkmalarına izin veriyorlar. Şahmar sadece 1 saatten az görüyor Kemal’inin yüzünü.
O Bakü’ye gidiyor, ailesi Nahçıvan’da kalıyor.
Şahmar babasının ismini oğluna koydukları için ona sık sık “babam,babam” demeye başlıyor.
Evladından dolayı çok dilekleri oluyor Şahmar’ın. Mart ayında Kemal’a sünnet düğünü yapmayı planlıyordu.
Baba oğul beraber sadece 2 yıl yaşaya bildiler. Ne baba evlattan ne evlat babadan doyamadı.
Kemal’in doğum günlerinde Şahmar işden bir saatliğine izin alıp geliyor, bu bir saati onunla geçiriyordu.
Onlar evli oldukları altı yıl boyunca Şahmar’ın görevinden dolayı hiçbir bayramı beraber geçiremiyorlar.
Çok garip olsa da, Şahmar 2019 yılının bütün bayramlarını ailesiyle kutluyor. Sanki bu onun bayram kutlayacağı son yılı olacağını hissediyor.
Deli sevda denilen bir aşk var ya, bak Şahmar’ın Gülnare’ye olan aşkı o deli sevdadan doğmuştu. Kadın’ının gözünden bir damla yaş akmasına hiç bir zaman razı olamazdı.
Şahmar’ın nasıl yufka yürekli, merhametli bir insan olduğunu onun orta okul arkadaşları, beraber görevde hizmet ettiği askerler, subaylar her kes söylüyor.
Yakın olmayan insanlara karşı içten davranan, onların kalbini kırmaktan korkan, zorda olana yardım etmeyi görev edinen bir insanın ailesine, sevdiklerine karşı nasıl biri olduğunu düşünelim.
Dört aydı Mingeçevir şehrine atanmıştı. Ailesini yanına hala götürememişti. Gülnare endişelenmesin diye ona savaşla ilgili hiç bir söz söylemezdi. Her aradığında “İşteyim her şey yolunda , koronadan dolayı çıkamıyorum. O yüzden sizleri de gelip alamıyorum”derdi.
Ailesi yanına geleli altı gün olmuştu.
Her zaman evde olduğunda yemeğini yer sonra da uyurdu. Şu altı gün içerisinde böyle yapmıyor Şahmar. Geceleri saat 02:00-03:00’e kadar oturuyor, sohbet ediyor, diyip gülüyorlardı.
Gülnare onun bu haline şaşırıyordu. Şahmar eşinin “Şahmar sen neden uyumuyorsun, bu saate kadar uykusuz kalıyorsun?”sorusuna cevap vermez, sadece gülümseyerek susardı.
Bu sorusundan dolayı Gülnare Şahmar’ı kaybettikten sonra çok pişmanlık çekiyor.
“Keşke hiç sormasaydım. Ben nereden bilirdim ki, onunla bir daha böyle oturup gece boyu sohbet edemeyeceğim.”deyip göz yaşı döküyor.
Şahmar Gülnare’nin her zaman güzel, çekici kalmasını isterdi…
Bazen kendi aralarında “Gülüm, her zaman kendine iyi bak. Her zaman güzel, çekici kal.”
Sık sık akrabalarda, dostlarda düğün oluyordu. Gülnare Şahmar’a “Canım, biz her zaman yalnız oluyoruz, düğünlere de mi yalnız katılayım?” diye sorardı.
Bazen izin alıp gelir sevgili Hanım’ının” ben hiç senin orada yalnız olmanı kabul eder miyim?” diyerek gönlünü okşardı.
26 Eylül…
Şahmar’ın ailesiyle beraber geçirdiği son gün. Öğlen yemeğine geliyor. Yemeğini bitirmeden ona işten birileri telefon açıyor. “Komutanım biz hazırlıklara başladık” diyor telefondaki adam.
Garip olan o ki, bu gidişinde de her gün işden yemeğe gelip döndüğü gibi gidiyor. Gülnare’ye hiç bir söz söylemeden, veda etmeden gidiyor.
“Şahmar ne zaman döneceksin?” Gülnare’nin sorduğu bu soruya kısa bir cevap veriyor:
“Bilmiyorum, işe çağırıyorlar. Tatbikatımız var. Sen Kemal’i da al, git buradan. Söyleyeceğim gelip sizi alsınlar. Kalma buralarda”
Onlar Mingeçevir’de bir hafta ailelikce zaman geçiriyorlar, sadece bir hafta…
27 Eylül’de Bakü’ye dönen Gülnare’nin onunla son telefon görüşmesi böyle oluyor:
-Nasılsın Gülüm?
-İyiyim sen nasılsın?
Yine her zaman ki gibi net bir cevap vermiyor.
-Neredesin?
-Askeriyede. Merak etme önde değilim.
Kemal de babasıyla konuşuyor. Şahmar oğluna son kez “Baba gelecek merak etme oğlum”diyor.
Bu söz Gülnare’yi bıraz rahatlatıyor. Şahmar’ın Mingeçevir’den Sugovuşan’a gittiğinden, sevgisiyle nefes aldığı kocasının oradaca ŞEHİT olacağından, ŞEHİT olmadan önce Şahmar’ın sevgili eşiyle konuşmak istediğinde telefonunun şarjsız olduğundan, buna göre de moralinin bozulduğundan, son kez onlarla konuşamadan sonsuza kadar ayrıldığından hala habersizdi.
Gülnare Şahmar’ı sık sık aramıyordu. Kayınvalidesi haste olduğundan dolayı Şahmar’a”Sen anneni sık sık ara, ben seni ona sorarım. İyi olduğunu bilsem yeter” demişti.
28 Eylül…
Yüzbaşı Şahmar Guliyev’in ŞEHADETE yüceldiği tarih…
Gülnare ve görümcesinden başka her kes bu acı haberi duyuyor.
O gün bir aradayken dışarıdan gelen sese her kes dışarıya koşuyor.
Dışarıda yakınların toplandığını gördükte Gülnare’nin kalbi sıkılıyor. Eniştesinin yüzüne bakarak “Şahmar’mı?” soruyor.
Adam sessizce başını sallıyor.
O anı hatırlamak Gülnare için çok zor. Zaten o an bir ömür unutulmayacak bir sahne…
O an Gülnare’nin Şahmar’lı dünyası yıkılıyor.
Şahmar onun her şeyiydi. Şahmar onun ailesi, sırdaşı, dostu, gürur kaynağıydı.
Gülnare o an var gücüyle bağırıyor. Bağırıyor ki belki bu haber yalan ola, belki Şahmar kapıdan sağ salim içeri gire, belki bu haber bir rüya ola.
Gülnare o an bu habere hazır değildi, içinde bu konuyla ilgili hiç bir endişe falan yoktu.
Şahmar’ın ŞEHİT olma haberini önce ondan saklıyor, “yaralıdır” söylüyorlar. Gülnare bu sözden sonra biraz rahatlıyor. Hakikaten de yaralı olacağına, iyileşeceğine kendini inandırmaya zorluyor kadın.
Ama olmuyor onun rahatlığı uzun sürmüyor. Şahmar’ın ŞEHİT olduğu haberi netleşiyor.
Gülnare diyor ki, ‘ o an Şahmar’la beraber ben de öldüm. Çünkü Şahmar kendisiyle benim sevincimi, mutluluğumu, gençliğimi, onlu günlerimi, her şeyimi götürdü.”
Kemaleddin’in çok zeki, akıllı, eğitimli çocuk olmasını istiyordu Şahmar.
Gülnare Kemal’ın babasına benzemesini, onun gibi ailecanlı, onun gibi eğitimli, yufka yürekli olmasını istiyor.
Şahmar Kemal’i en güzel okullarda okutacağını, soranlara “ben Şahmar Guliyev’in oğluyum”söylemesini hep arzu ederdi.
Bunları söylerken Şahmar bir gün Kemal’inin gururla “Ben ŞEHİT yüzbaşı Şahmar Guliyev’in oğluyum”söyleyeceğini bilmiyordu.
Şahmar’a sık sık “Gel birlikte namaz kılalım, bir cennetin yolunu kazan” derdi eşi. Şahmar gülümseyerek “Can, benim yolum zaten cennettir” cevabını veriyordu.
Şahmar Vatan’ı ailesinden, sevdiklerinden daha çok seviyordu.Yolunda mutluluğundan, ailesinden, sevdiklerinden vaz geçecek kadar çok seviyordu. Vatan için her şeyinden geçecek kadar sevdi ve geçti de…
Her zaman dinlediği, çok sevdiyi bir şarkı vardı:
Her şehidin ardından
Bir türkü söylenirmiş anne,
Sen de benim ardımdan
Bir türkü söyle,
Ağlama anne
Gidiyorum ben…
Gülnare’nin şimdi bir rahatlığı var Şahmar’ın mekanı rahattır. Sorgusuz sualsiz cennetindedir.
En önemli görev ise Şahmar’ın emanetini onun adına yakışan evlat gibi büyütmek, Şahmar’ın ruhu karşısında başı dik durmaktır.
Zamanın çabuk geçmesini, Kemal’in çabuk büyümesini bekliyor Şehit Hanım’ı.
Şahmarı’na kavuşmak, mutlu günlerinin devamını ona kavuşarak ebedi dünyalarında beraber yaşamaktır onun Allah’tan isteği…
Şahmar da beraber yaşadıkları sevgisinden, tatlı günlerinden doyamadığı Gülnare’sinin sık sık görüşüne geliyor, onun her addımını izliyor. Bütün bunları Gülnare hissediyor ve fısıltıyla sevgilisine, eşine, baş tacına böyle söylüyor:
“BEN ŞİMDİ SENİN CENNETİNE MÜHTACIM ŞAHMAR’IM…”

ÖZGEÇMİŞ
Şahmar Kemaleddin oğlu Guliyev 7 Kasım 1991 yılında Nahçıvan’da doğdu.
İlk eğitimini Nahçıvan’da M. Jafarov adına 14 sayılı ortaokulda aldı.
2006 Yılında Haydar Aliyev adına Askeri Liseyi kazanıyor. Liseyi bitirdikten sonra eğitimini Haydar Aliyev’in adını taşıyan Azerbaycan Yüksek Askeri Okulu’na kabul ediliyor.
2013 Yılında makine mühendisi olarak eğitimini başarıyla tamamlıyor. O yıldan itibaren önce Ağcabedi’de, ardından da düşmanla temas hattında Ağdam’da görev yapmaya başlıyor.
Piyade Savaş Aracının (PSA) komutanı olan genç subay, örnek hizmetiyle öne çıkıyor. Askeri bilgi ve becerilerini arttırıyor.
Görevi sırasında kendisine 3.derece “Kusursuz hizmet için” madalyası ve “Azerbaycan Ordusunun 100. Yıldönümü” madalyası veriliyor.
Ş.Guliyev Nisan 2016 yılındaki savaşlarda büyük cesaret gösteriyor, Lalatepe’nın ve stratejik konumların düşmandan kurtarılmasında yer alıyor.
Şahmar Guliyev de Azerbaycan Ordusu’nun 30 yıllık vatan hasretine son vermek için 27 Eylül 2020 yılında savaşa katılıyor.
Şahmar ve silah arkadaşları Sugovuşan’a giden yolun açılmasında olağanüstü hizmetler yapıyorlar.
Tabur komutanı Binbaşı Elgun Hacıyev, Sugovuşan savaşları sırasında başından ağır yaralanıyor.
Şahmar, kendi canı pahasına yoldaşının hayatını kurtarır ve kendisi de yaralanıyor. Doktorların itirazlarına rağmen Sugovuşan’da mücadeleyi sürdürmek için cepheye geri dönüyor.
Ş.Guliyev 28 Eylül günü düşmanın keskin nişancısının ateşi sonucu savaş alanında ŞEHİT düşüyor.
Şahmar Guliyev, 1 Ekim tarihinde Bakü’de 2. ŞEHİTLER Mezarlığında toprağa veriliyor.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in ilgili Kararnamelerine istinaden Şahmar Guliyev ölümünden sonra 3. derece “Vatana Hizmet İçin” nişanı ve “Vatan İçin” Madalyası ile ödüllendiriliyor.

Devamını Oku

 “Önce Vatan” serisinden:  Sarı komutan – Halide HALİD

 “Önce Vatan” serisinden:  Sarı komutan – Halide HALİD
3

BEĞENDİM

ABONE OL

“ŞEHİTLER ölmez” diyoruz. Evet onlar ölürlerse, Vatan ölür. 

ŞEHİTLER kurşun yarasıyla ölmezler, unutulduklarında ölürler.

Evine Vatan bayrağına sarılı döner ŞEHİT. O bayraklar şimdi onların evlerinin her tarafını süslüyor.

Şimdi onları anmak, onların mezarını ziyaret etmek için ne kadar insan geliyor.

Şimdi ne kadar insan onların resimlerine bakarak onlarla beraber geçirdiği günleri hatırlıyor,

ŞEHİT gözlerindeki hasretin nedenini onları tanıdıkça anlamaya başlıyorum.

O hasret erken gelen ayrılığın hasretidir. O hasret hayatlarının yarım kalan hikayesinin hasretidir.

Ben bunları şimdi anlıyorum…

Siz hiç gerçek olaylardan oluşan masal okudunuz mu? Okumadıysanız, o masalı şimdi sizlere sunuyorum.

Bir varmış, bir yokmuş. Azerbaycan adlı memlekette Salyan denilen bir şehir, Çuxanlı denilen bir köy varmış.

Bu köyde Şirinovlar soyadlı bir aile yaşarmış. Ailenin oğlu Eliş Şirinov askermiş. Rusya’da askeri görevdeymiş. 

Gün gelir, Eliş sevip seçtiği Gönül adlı bir kızla evleniyor. Onların ilk göz ağrıları erkek evladı doğuyor. İsmini Kamil koyuyorlar.

Kamil doğduktan iki ay sonra genç aile Rusya’ya gitmek için yola çıkıyorlar. Uçağın saatine süre kaldığı için gençler Şehitler Mezarlığını ziyaret etmek kararına geliyorlar.

Gönül Hanım kucağındaki bebeğini göğsüne sıkarak mezarların arasıyla yürüyor, göz yaşlarını tutamıyordu. Sanki onun bu halini Kamil bebek de hissediyordu. O da ağlıyordu.

Bazen annesi o günü hatırlayanda evladının kanına, canına hopmuş Vatan sevdasının ŞEHİTLER Mezarlığından başladığını düşünüyor.

Azerbaycan’da 1.Karabağ savaşı başladığı dönemde Şirinov’lar yeniden vatana dönüyorlar.

Eliş Bey düşmanla savaşa katılıyor. Ateşkes anlaşmasından sonra Tavuz şehrinin Alibeyli köyünde(burası ermenilerin çok hedef aldığı bir yerdir) görevine devam ediyor.

Sık sık babasının görev yerine baş vuran küçük Kamil her yerde asker gibi davranıyordu.Arkadaşlarıyla savaş oyunları oynar, her zaman da “sizin komutanınız benim” derdi.

Böylece yıllar geçiyor Kamil de büyüyordu. Eğitim aldığı okul 1. Karabağ savaşının ŞEHİTİZiyad Hamidov’un adını taşıyordu. ŞEHİT’in anma törenlerinden birinde abidesinin önüne çiçek koymayı Kamil’e hevale etmek isteyen öğretmenine ‘Ben şimdi ora çiçek koyamam.Zaman gelir, topraklarımızı düşmandan alırız, o zaman ben çiçekleri şehidimizin önüne sererim” diyor.

Orta okuldayken bir gün yazı dersinde kompozisyon ödevi veriliyor. Kamil yazısına böyle başlık yazıyor “Ben ŞEHİT olacağım.”

2006 yılına kadar Çuxanlı’da orta okulda, daha sonra Cemşit Nahçıvanski adına Askeri Okulda, 2009-2013 yıllarında Haydar Aliyev adına Ali Askeri okulda eğitim alıyor.

O, 6 aylık keşfiyat kursuna da katılarak orayı başarıyla tamamlıyor. 2013 yılından Özel harekatta hizmete başlıyor.

Kamil Türkiye, Macarıstan, Pakistan’da yapılan Uluslararası askeri tatbikatlara katılıyor. O Rus, İngilis ve Ermeni dillerini mükemmel biliyor.

2016 yılında Azerbaycan’da yaşanan Nisan çatışmalarında büyük kahramanlıklar gösteriyor.

Genç subay Kamil Şirinov’a 2016 yılında Nisan çatışmalarında gösterdiği yiğitliye göre süreden önce üsteğmen rütbesi, 2020 yılında baş veren Tavuz olaylarından (12-16 Temmuz 2020’de Azerbaycan-Ermenistan devlet sınırının kuzey kesiminde yer alan Tovuz bölgesinde yaşanan büyük çaplı çatışma,) sonra ise  yüzbaşı rütbesi veriliyor.

Başarılı bir asker olarak Cumhurbaşkanı İlham Aliyev tarafından “Ferqlenme medalı’’ ileödüllendiriliyor.

Şimdi bakalım Kamil nasıl bir insan, nasıl bir evlat, nasıl bir baba, nasıl bir ağabey, nasıl bir dosttu?

Bu soruya cevabı onun hakkında söylenilen hatıralarda bulalım.

Kamil’in samimi, marhemetli, canayakın bir insan, anne babasının gözünün nuru olan, onlara her zaman mutluluk yaşatan bir evlat, kardeşine dost, sirdaş olan ağabey, evlatlarına candan bağlı, zaman bulunca hemen onlara koşan bir baba, dost yolunda her zorluklara göğüs geren bir dosttur.

Kamil’in savaş arkadaşlarından birinin Vezirağa Hamidov’un “Keşke ben ŞEHİT olsaydım, o yaşasaydı” demesi buna kanıttır.

Kamil’in Ali Askeri okuldan arkadaşı olan H.Ceyhun’un onunla ilgili anıları da insanın kalbini titretiyor:

“Kamil’le biz 4 yıl birlikte okuduk. O çok merhametli, çok canayakın, dost için canından geçmeye hazır olan bir kardeşti. Biz okulun futbol takımında oynuyorduk. Ben savunmada duruyordum, o ise hücumda oluyordu. Her defasında öğlen yemeyinden  futboldan dolayı erken çıkıyorduk. Paralarımızı bir araya getirip poğaça alır aramızda paylaşırdık, böyle idare ederdik.

Kamil çok mert kardeşti. Kamil kimsenin kalbini kırmaz, kimseye kötü davranmazdı. O bizim için her zaman yaşıyor ve yaşayacak.”

Kamil bir başkaydı. O babasına dost, sirdaştı. Babası bazen onu kendine akran zannederdi.

Yapmak istediği her bir konuda onunla istişare eder, onun fikirlerini önemserdi.

Bir baba olarak Kamil gibi evlat büyüttüğü için kendini çok mutlu hissediyor. “Böyle mutluluk her babaya nasip olmaz, ben bir yiğit büyütmüşüm bunu Kamil ŞEHİT oduktan sonra anladım” diyor Eliş baba.

Kamil çok tehlikeli noktalarda savaşıyor. Karahanbeyli köyünde yaralı arkadaşlarından birine yardım etmek için çaba gösterirken keskin nişancının kurşununa kurban gidiyor.

Kamil dostu Camal İsmayılov’un yanında ŞEHİT ediliyor. (Kamil’den sonra Camal da ŞEHİT oluyor).

Her yerde “efsanevi tabor” gibi ünlü olan bölümde “Sarı komutan” lakapı ile tanınan yüzbaşı Kamil Şirinov son nefesinde cebindeki Azerbaycan bayrağını kopararak dostuna veriyor ve “Bu bayrağı oğluma verin”söyleyerek gözlerini kapatıyor.

Gönül anne  Kamil’in kokusunu bu küçük bayraktan alıyor. Onun elinin kanı, izi olan bu bayrakta Kamilin Vatan büyüklükte kalbi çarpıyor. Anne bunlarla nefes alıyor, fotoğraflarıyla konuşuyor ve sık sık “Ana ben ŞEHİT oldum” şarkısını dinleyerek Kamil’li günlerinin anılarıyla başbaşa kalıyor.

2016 Yılının Nisan savaşında gösterdiği yiğitlikten dolayı Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in onun elini sıkarak ödüllendirmesi anından olan fotoğrafı annesine gönderdiği anı hatırlıyor Gönül anne. 

Nasıl sevindiğini Kamil’den “Bu resmi paylaşabilir miyim” diye sorduğunda, onun “Anneciğim acele etme zamanı gelince paylaşırsın, hala erken” söylemesini gurur dolu bir hasretle hatırlıyor anne.

ŞEHİT annesi olmanın gururunu yaşıyor Gönül anne. Acısıyla, evlat hasretiyle yaşıyor bu gururu.

ŞEHİT annesinin bayramı olmaz, onların bayramı evlatları hakkında güzel sözler duyduklarında, evlatları rüyalarına geldiklerinde, evlatları yaşadıklarında olur.

ŞEHİT annesinin sevgisi farklı olur. O başkalarının evlatlarını kendi evlatları gibi sever, başka annelerin evlat acısı yaşamasınlar diye Allah’a dualar eder.

ŞEHİT annesi bir başka olur, konuştukça sesi titrer, gülümsedikçe dudaklarında garip bir hüzün oluşur.

Gönül annede de bu özellikleri evlat acılı kalbinde taşıyor.

2017 yılında Zehra adlı Hanımla evlenen Kamil çok güzel aile büyüğüydü. Bu evlilikten iki erkek evlatları doğmuş-Türkay ve Tunar.

Kamil’le ilgilli konuştukça Zehra Hanım’ın gözleri parlıyor. 

Kamil’in orta okuldan bir arkadaşı varmış, durumu çok kötüymüş. Bir gün işden eve döndüğünde Zehra’ya diyor ki “ Biriktirdiğimiz paradan ve benim kiyafetlerimden getir.”

Zehra o an ne olduğunu anlamıyor. Nedenini sordukta “Arkadaşım. Yardıma ihtiyacı var”.

O dönemde gebe olan Zehra doğum üçün biriktirdikleri paradan bir miktar getirip ona verdiğinde “Bu az oldu, bir az da getir, kiyafetlerimden de yeterince koy” diyor.

Zehra da onun kullanmadığı ve hatta kullandığı kiyafetlerden bir bavul hazırlayıp Kamil’e veriyor.

O anda Kamil’in gözlerindeki pırıl pırıl ışıltını görmek gerekiyor.

Zehra sonradan onun daha nice ihtiyacı olan aileye yardımda bulunduğunu duydukta bir daha 

Kamili’n nasıl bir merhametli kalbe sahip olduğuna emin oluyor.

Kamil futbol sevdalısı, Galatasaray taraftarıydı. 

Türkiye’ye askeri tatbikata gittiğinde Galatasaray’ın atkısını oğlu Türkay’a getiriyor.Türkay’ın büyüdükte futbolcu görmek istiyordu Kamil. Bu konuda çok hayalleri vardı.

Kamil’in arkadaşlarından oluşan bir futbol takımı vardı. Zaman buldukça yarışmalar yaparlardı.

Kamil sık sık eşine böyle söylerdi “Bak ben askerim, biliyorsun. Bir gün ŞEHİT olabilirim, gazi de olabilirim. Senden ricam öyle olursa kimsenin seni gözü yaşlı görmesine izn verme.Ben seni her zaman ayakta görmek istiyorum. Bunu unutma.”

Zehra gözleri yaşlı halde “Bu olamaz, sen hiçbir zaman bizi yalnız bırakamazsın”.

Birkaç gün sonra Zehra ona söylediği bu sözlere göre onun üzüleceğini düşünüyor ve ona böyle bir mesaj yazıyor:

“Giderken söyledin ha “isterim her zaman ayakta dik durasın, ağlamayasın. Ben her zaman ayakta dik duracağım. İçimde ağlasam da, hiçbir zaman kimseye hissettirmeyeceğim. Bir tarafımda her zaman sevinir olacağım ki Kamil’in mekanı ebedi cennettir.

Allah bana o gücü vermiş evlatlarımız için. Her şeri de onlara layık karşılayacağım. Şunları o gün sana söyleyemedim. Eğer sen diyen gibi olursa ben dik duracağım. Ama asıl istediğim evlatlarımızın mutlu yaşamaları için birlikte uzun ömrümüz olsun.”

Sık sık rüyasına gelen Kamil onu hayatta olduğuna sanki inandırmak istiyordu. Ama  2024 yılının 8 Nisan’ında gördüğü rüya onun hayallerini alt üst  etti. Kamil rüyasında ona ‘Sen biliyorsun ki ben bir daha geri dönmeyeceğim.”

Ve o rüyadan sonra Zehra artık Kamil’in yasını tutuyor. O ana kadar onun yokluğuna inanmıyor.

Kamil Nisan çatışmalarında çok büyük kahramanlıklar gösteriyor. Onu yakın arkadaşlarının Şehit olmaları çok üzse de, onlarla gurur duyuyor, kendisinin de ŞEHİT olacağını kesinlikle söylüyordu.

Bir gün ailelikçe yaşadıkları askeri lojmanın bahçesinde dolaşırken, Zehra Kamil’in oğlanları ile beraber fotoğrafını çekiyor. Kamil telefonda resme çok dikkatle bakıyor ve böyle söylüyor:

“Ben şehit olursam bu resmi paylaşırsın”.

Savaş başlamadan bir gün önce çok sakinmiş. Çocuklarla oynuyor, çok pozitif gözüküyor.

Her zaman olduğu gibi yine Zehra’ya tatbikata gideceğini söylüyor. 26 Eylül sabah  06:00’da Zehra eşini görevine uğurluyor.

Zehra ertesi gün telefonla konuştuklarında artık savaşın başladığını biliyordu. Kamil yine onumerak etmemeye, her şeyin iyi olduğuna inandırmağa çalışıyordu.

Kamilin özelliklerinden biri de onun olumlu bir insan olmasıydı.

Kamil’in ŞEHİT olduğu haberini Zehraya hemen söylememişler. Kayınpederi o gün Kamil’lere köy nimetlerinden getirmiş. Gelişinden bir kaç saat sonra ona telefon geliyor. Eliş Bey konuşmak için hemen diğer odaya geçiyor. Onun bu hali gelininin gözünden kaçmıyor. 

Konuşma bittikten sonra ne olduğunu sordukta Kamil’in küçük kardeşi Samir’in savaşta yaralandığı haberini aldığını söyleyerek gidiyor.

Zehra kayınpederinin ona doğruyu söylemediğini,  konunun Samir değil Kamil olduğunu anlıyor. Çocuklarla evde yalnız olan gelin her an kendisine acı bir haberin verileceğini bekliyor.

Kamil’in teyzesinin telefon açması onun düşündüklerini netleştiriyor.  Teyze onun köye getmesinin gerektiğini söyledikde “Teyzeciğim bana doğruyu söyleyin, neler oluyor? Ben tüm haberlere hazırım”diyor.

“Kamil ŞEHİT oldu, kızım…”

Bunu duyunca Zehra sanki taşa donüyor, donup kalıyor. Ağlamaya bile zorluk çeken gelin çocuklarını yola çıkmak için hazırlıyor.

Zehra’ya Kamil’in ŞEHİTLİK haberi verildiğinde artık onu defnetmiş oluyorlar. Birlikte yaşadıkları az ömürlü mutlu günlerinin sahibi olan kocasının yüzünü son defe göre bilmemesi, onunla vedalaşamaması Zehra’nın kalbinde iyileşmez ikinci bir yaraya dönüşüyor.

Şehit definlerinde böyle haller çok oluyor. Şehidin acil defnolunması gerektiğinden çoğu zaman en yakınlarını bile beklemeden onu defnediyorlar.

Geçelim masalımızın Kamil’in kardeşi Samir’le olan kısmına. Ağabeyi Samir için de ağabeyden öte bir dost, bir sırdaş idi. 

Baba sülalesinin çok üyesi askerdi. Kamil’e de, kardeşi Samir’e de bu meslek genden geliyordu.

26 Eylül’de Samir’i arayan Kamil onu neden aramadığı için tembih ediyor. Samir de onu işinin yoğun olduğuna ikna etmeye çalışıyor.

Kamil ise ona “Ben bilmem her saatte bir bana en azından “her şey yolunda” yazmak zorundasın, anladın mı?”diyor.

Samir’in sözlerine göre ağabeyi onu canından çok severdi. O yüzden kardeşini her zaman merak ediyordu.

Son konuşmalarından sonra Samir sık sık Kamil’i arasa da telefonuna ulaşamıyor. 28 Eylül gecesi Samir’lerin bölmesi savaşa katılıyor. Arkadaşları ona” komutan, ağabeyinizi arasanız önde vaziyyet nasıl, bilsek” dedikte Kamil’i arasa da yine ulaşamıyor.

Bir saat sonra Samir’in telefonuna Kamil’den böyle bir mesaj geliyor: ”Kendine dikkat et, öpüyorum.”

Karşılığında Samir de ona “Sende kendini koru ağabeyciğim,Öpüyorum”.

Geceyi Samir’lerin bölümü  Füzuli ilinin bir köyünde geçiriyor. Sabah olduğunda askerlerden biri Samir’e yaklaşarak “komutanım telefonunuz çalıyor” dedikte, arayanın adını ne yazıldığını soruyor.”Bratan”(rusca ağabey) duyduğunda hemen telefonu açıyor.

Kamil acele edercesine ama çok yavaştan “gagam (kardeşim) kendini de koru, arkadaşlarını da. Nereye addımını attıysan haber et, anneyle de sık sık irtibatta ol ki bizim için endişelenmesin, geri dönersem arayacağım” diyor.

Samir ise aniden “Tamam” diyor ve Kamil telefonu kapatıyor. Bu konuşma sabah 05.15 de yaşanıyor.

Bu konuşmadan 2 saat sonra babası Samir’i arıyor, konuşuyorlar. Samir her şeyin yolunda olduğunu söylüyor. Sonra annesi telefonu alıyor, Kamil’e ulaşamadıklarını, ondan bir haberi var mı diye ağlayarak soruyor.

Samir de onu sık sık aramanın doğru olmadığını, durumun çok yoğun olduğunu söylüyor.

29 Eylül saat 11.00…

Kamil artık ŞEHİT olmuş herkes biliyor, Samir’in ise haberi yok.

Evden arandığını gördükte biraz sinirleniyor ki, yine neden arıyorlar. Telefonu açıyor.

Babasının “Samir, oğlum geliyor musun?” sözünü önce anlamıyor. “Baba merek etme, görev yerindeyiz hala”diyor. Yine ona “Çıkmıyor musun, ordan mı geliyorsun?”

Eliş babanın daha sonra “Sen bilmiyormusun?” sorusu Samir’i şaşırtıyor. Önce aklına annesi geliyor. Çünkü bir ay önce kalp ameliyatı geçirmiş.

Samir babasının ağladığını hiçbir zaman ne duymuş, ne de görmüştü.

Samir yere çöküyor, telefonu elinden yere düşüyor. Askerlerden biri koşarak telefonu alarak “Amca neler oluyor?” sorusuna babasının “Oğlum Samir’i yolcu edin gelsin, ağabeyi ŞEHİT oldu” haberini duyan Samir bir de gözlerini ambulansta açıyor.

Neler olduğunu anlamayan Samir yanında bir hekimin, komutanının, bir de  üsteğmen CavitSeferli’yi(Cavit de sonra ŞEHİT oluyor) görüyor.

Cavit onu göğsüne sıkarak “Her şey iyi olacak, bundan sonra senin ağabeyin benim” diyor.

Onlar öyle bir bölgedelermiş ki ne arkaya ne de ileri gidemez oluyorlar. Saat  artık 15.00 e geliyor.

Akşam saat 20.00’ye kadar oldukları yerden çıkamıyorlar. O saate kadar Samir kah bağırıyor, kah çığlık atıyor, kah da bayılmak üzere oluyordu. 

Sonunda saat 20.00’da onu yolcu ediyorlar. Füzuli iline yaklaşdığında babası arayarak artık Kamil’i defnettiklerini, cenazeyi fazla tutamadıklarını söylüyor..

Samir bahçelerine girdiğinde annesini “Kamil’im geldi” diyerek ona koşması orda olan kimsenin unutabileceği bir sahne değil.

Samir şimdi sık sık ağabeyinin mezarına gider onunla konuşuyor, yapmak istediği her hangi bir işle ilgili yine düşüncelerini ona anlatıyor. 

Kamil Füzulinin kurtuluşu yolunda giden savaşta çok kahramanlıklar gösteriyor. Grup komutanı gibi her zaman önde gitmeye can atıyor o zamana kadar ki düşmanin keskin nişancısı “Sarı komutan”ı hedef seçiyor.

Böylece bizim bir yiğit ŞEHİTİMİZ’le ilgili yaşanan hayat masalının çok az kısmı sizlere sunuldu. 

Onun kahramanlığından bahsedilen  masalımızın devamı Doğum gününde  sizlere sunulacak.

ÖZGEÇMİŞ:

Kamil Şirinov 9 Nısan 1991 yılında Salyan şehrinin Çuxanlı köyünde asker ailesinde doğdu.

Eğitimini 1997-2006 yıllarında Z.Hamidov adına Çuxanlı köy orta okulunda, 2006-2009 yıllarında  C.Nahçivanski adına Askeri lisede, 2009-2013 yıllarında ise Haydar Aliyev adına Azerbaycan Yüksek Harbi Okulunda alıyor.

Kamil Şirinov 2013 yılında Azerbaycan Ordusunun Özel Harekat Güçlerinde görev yapıyor.

Kamil Şirinov 2-5 Nisan 2016 yılında yaşanan Nisan çatışmalarında kahramanlık gösteriyor.

Azerbaycan ordusunun subayı olan Kamil Şirinov 27 Eylül 2020 yılında başlanan 2.Karabağ Savaşına katılıyor.

29 Eylül’de Füzulinin kurtuluşu yolunda giden savaşta yiğitlikler gösterirken keskin nişancının kurşunuyla ŞEHİT oluyor.

Doğduğu köyün  mezarlığında toprağa emanet ediliyor.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 09.12.2020 Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün yeniden sağlanmasında yaptığı özel hizmetlerden ve işgal altındaki toprakların kurtarılması sırasında düşmanı yok etme muharebe görevini yerine getirirken gösterdiği kahramanlık örneğinden ve ayrıca sergilenmesinden dolayı 09.12.2020 tarihli Kararnamesine göre Kamil Şirinov’a “Karabağ” Nişanı veriliyor. 

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 15.12.2020 tarihli Kararnamesine göre Kamil Şirinov, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü sağlamaya yönelik askeri operasyonlara katıldığı ve bu anlaşmanın uygulanması sırasında görevlerini onurlu bir şekilde yerine getirdiği için ölümünden sonra “Vatan İçin” Madalyası ile ödüllendiriliyor.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 05.11.2021 tarihli Kararnamesine göre Kamil Şirinov, Azerbaycan’ın Fuzuli bölgesinin işgalden kurtarılmasına yönelik askeri operasyonlara katıldığı için ölümünden sonra “Fuzuli’nin kurtuluşu için” madalyasıyla ödüllendiriliyor.

Şehit Kamil Şirinov’a ait eşyalar (kitel, asker şapkası, bot, atkı, pantolon, fotoğraf, sertifika, fahri dereceler, kartlar, pusula, büyüteç, kolye ve kalem) Milli Azerbaycan Tarih Müzesi 2.Karabağ Savaşı fonunda muhafaza ediliyor .

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.