DOLAR 35,6225 -0.04%
EURO 37,1859 0.04%
ALTIN 3.141,000,01
BITCOIN 38026684.41538%
Sivas

PARÇALI BULUTLU

06:47

SABAHA KALAN SÜRE

Kadir COŞKUN

Kadir COŞKUN

02 Ocak 2025 Perşembe

AKİF’İN MISIR’A GİDİŞ VE DÖNÜŞÜNDEKİ DÜŞÜNCELERİ – Kadir COŞKUN

AKİF’İN MISIR’A GİDİŞ VE DÖNÜŞÜNDEKİ DÜŞÜNCELERİ – Kadir COŞKUN
2

BEĞENDİM

ABONE OL

Vefatının 88. yıl dönümünde (27 Aralık 1936) rahmet ve minnetle andığımız Çanakkale ve İstiklâl Marşı şairimizin hayatı, düşünceleri, sanatı, şiirleri, taassuba karşı verdiği savaş ve özgürlük düşüncesi hakkında Sivas Türk Ocağında 28 Aralık 2024’te bir sunum yapmış, Mısır’a gidişi ile Kur’an mealini yazma, yakma ve dönüşünü değerlendirip bizleri kendisinden 11 yıl ayrı bırakmasını anlamanın zorluğuna değinip, yeni kurulan modern Türkiye Cumhuriyeti’ne ve reformlarına katkı sağlamasının onun mücadeleci ömrünün bir gereği olduğunu vurgulamıştım ancak durumun böyle olmadığını ve şu sebeplerle gittiğine dair düşüncelerin şöyle dillendirildiğini ifade etmiştim.

1.Yeni reformların bir parçası olan şapkayı giymemek,
2.Reformlara destek olduğunda dinsizlikle itham edileceğini düşünmek,
3.Kendisinin takip edildiği, dolayısıyla tutuklanma veya öldürülme korkusunda olduğu,
4.Takibatın kendisi için değil, destek olduğunda onu itham edecek çevrelerin, eski mahalle arkadaşlarının kendisi etrafında oluşturdukları halkanın yeni bir yapılanmaya gidip gitmediğini araştırma göreviyle yapıldığını bilmeyip tekfir edileceği düşüncesiyle,
5.Devletçe gizli görevle gönderildiği için gittiği gibi…

Bunlar içerisinde dördüncü maddenin içerdiği düşüncenin mantık çerçevesinde olduğunu düşünmek daha olasıdır.
Akif gibi aydın bir kişinin karakter yapısına tamamen ters düşen bir konuma zorlanması (İsgalcileri ve İngilizleri kovmak için verilen mücadelenin her safhasında bulunan Akif’in ne acıdır ki İngilizlerin yönetimindeki Mısır Hidivi Abbas Halim Paşa’nın himayesine girmesi) düşündürücüdür.
Günümüzde dahi bu tür taassubî baskıların devam ettiği inkâr edilemez. O günlerde de bu tahakküm maalesef Akif gibi bir değeri de etkilemiştir ama Akif bu değildir. Dönüşünde yakın dostu Mithat Cemal Kuntay’a söylediği şu sözler onun da bir insan olduğunu, hata yapabileceğini ve pişmanlığını ifade etmesi açısıdan önemlidir.

“Mısır’da onbir yıl kaldım. Fakat onbir saat daha kalsaydım çıldırırdım. Sana hâlisane bir fikrimi söyleyeyim mi: İnsanlık da Türkiye’de, Müslümanlık da Türkiye’de, hürriyetçilik de Türkiye’de. Eğer varsa, Allah benim ömrümden alsın, Mustafa Kemal’e versin.”sözleriyle değişime ayak uydurmada geç kaldığını belrtmişti. (Belki Yarından da Yakın, Cuma Duymaz, İskenderiye Kitap, İstanbul, Ocak 2018, s.254 )

Dün Yeniçağ’da Arslan TEKİN, 15 Temmuz 1936’da Yarım Ay dergisinde yayınlanan Akif’le hasta yatağındaki röportajı yayınladı.
Burada Mithat Cemal’e söylediği pişmanlığın bir başka şeklini görmekteyiz.

“Vatan hasreti mi? dediniz. Bu ne büyük ne tahammül edilmez ne acı dert ki… Vatandan uzak yaşanan her dakika, ıstıraplarla biten heyecansız ânlardır.

İşte o tahassür ve acılar, bu hastalığımın mikrobudur. Vatanıma döndükten sonra artık Mısır’a gitmemeye karar verdim. Vatandan uzak olunca ilham kayboluyor.

Ben bir İstanbul çocuğuyum. Bu şirin memleketimin dağlarında, kırlarında, bahçelerinde belki daha ayak izlerim bile silinmemiştir.

İnşallah iyi olur olmaz İstanbul’u baştan aşağı gezeceğim ve ondan sonra millî mücadele senelerinde harap bir yer iken, bugün Türk inkılâbının en canlı timsali olan Ankara’yı ziyaret edeceğim. Mısır’da iken fotoğrafını gördüğüm bu modern şehri bu cumhuriyet yüreğini gözlerimle görmeye gideceğim.

On, onbir senelik bir vatan hasretiyle çırpınan ruhumun, en büyük millî eserini o zaman yazacağım. Bu zamana kadar yazmış olduğum eserler, hep istiklâle kavuşmak içindi; fakat bugün başarılan inkılâbları gördükten sonra, yazacağım eser de -kanaatimce- bir inkılâp eseri olacaktır.” (Niyazi Acun, (Yarım Ay) Büyük Millî Şairimiz Mehmed Akif’in Yanında”, Yarım Ay. 15 Temmuz 1936, s. 28-29)”

Hem Mithat Cemal’e hem de Yarım Ay dergisine verdiği röportajda Mehmet Akif’in genç ve modern Türkiye Cumhuriyetini gönülden destek olmak arzusuyla dolu olduğunu ama o günlerin etkisiyle hata yaptığını ifade etmesi her tür taassuba karşı vermek istediği mücadelenin bir göstergesidir.

Her ne kadar onbir yıl bizlerden ayrı kalıp, hem kendini hem de bizleri üzdüyse de bu onun değerinden hiçbir şey kaybettirmez.
Onun Erdemli kişiliğini, vatanseverliğini, İstiklâl Marşı ve Çanakkale şairliğini, örnek insanlığını çocuklarımıza ve gelecek kuşaklara aktarmaya devam edeceğiz.
Ruhu şâd, mekânı cennet olsun.
Yeni yılınız kutlu olsun.

Tahassür: Korunmak için bir yere çekilme, sığınma.

Devamını Oku

ÇOK ULUSLU BİR DEVLET Mİ AMAÇLANIYOR? – Kadir COŞKUN

ÇOK ULUSLU BİR DEVLET Mİ AMAÇLANIYOR? – Kadir COŞKUN
3

BEĞENDİM

ABONE OL

Vefatının 86. yıldönümünde rahmet ve minnetle andığımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün tarihte adında Türk geçen ikinci devlet olarak kurduğu, mazlum milletlere örnek olan Türkiye Cumhuriyetimiz egemen güçlerin baskıları ile çok kimlikli, çok dilli bir hale mi getirilmek isteniyor? Anlaşılır gibi değil.

Önceleri bu talepler gizli saklı, insan hakları, demokrasi kılıfları altında ifade ediliyordu. Hatta, Devletin temel koruyucuları olduğunu iddia eden siyasi kuruluşların yetkilileri çok sert tepkilerini anında veriyorlardı. Neler değişti de her şey alt üst oldu.

Geçmişte örnekleri yaşanmış bir İmparatorluk sürecimiz var. Özellikle son 200-250 yıllık durumunu incelediğimizde kurucu kimliğinden uzaklaşmış, çağdaş dünyaya entegre olamamış ve çok acı bir şekilde mevcudiyetine son verilmiş hali ortadayken, yönetim kademesindeki yetkililerimiz ve bu gidişatı destekleyen dünkü üniter devlet yanlısı siyasilerimizden ezber bozan açıklamalar peş peşe gelmekte ve hayretler içinde kalmaktayız.

Son bir yıl -ki bunun geçmişi de var- içerisinde cumhurbaşkanımızca milletin çeşitliliğine dayanan anayasa teklifi, dünyada olup bitenleri özetleyen istihbarat başkanımızdan şu ifadeler şaşkınlığımızı artırmakta:
“Bütün bunlar bizim bölgemiz açısından da büyük bir dönüşümün habercisi niteliğindedir. Yeni coğrafî tasavvur, küresel sisteme entegre olmuş ulus-devlet yapısının dar ve indirgemeci kalıplarını aşmamızı zorunlu hale getirmiştir. Osmanlı’nın yıkılış sürecinde ortaya çıkan suni Orta Doğu haritası bir asırdır çözümden çok sorun üretiyor.”
sözlerine ilaveten yine mevcut yönetimimize en büyük desteği veren siyasimizin teröristbaşını Meclise davet etmesi, umut hakkı konuşmasının öncesinde verdiği
“Millî hedefimiz, tıpkısının aynısı, Osmanlı Barışı’na benzer bir Türk Barış Kuşağı’nın kale duvarları gibi etrafımıza çekilmesi, Türk coğrafyalarının ve insanlığın tam bir huzura kavuşmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu yerel kültürleri ve etnik toplulukları bünyesinde nasıl bir arada tutup barış ve sükûnet ortamı tesis etmişse, ayak izlerini takip ederek Türk Barış Devri’nde aynısı yaşanabilecektir.” sözleri üst düzeyde dillendirilen üniter devlet yapımızın değiştirilmesine yönelik taleplerden başka bir şey olarak düşünmek mümkün müdür?

Coğrafyamızın güneyine ve güneydoğusuna baktığımızda Irak ve Suriye’deki gelişmelerde sorumluluğumuz yok diyebilir miyiz?
Etnik bölücü örgütün palazlanmasını “birkaç başı bozuk” diyerek ciddiye almayan, Çekiç Güç’e müsaade eden, sınırlarımızdan Peşmergeleri davul zurna ile Kobani’ye geçiren, açılım adı altında yaşanan acılar, Sur ve barikat savaşları, amacımız farklı iken maalesef Suriye’deki iç savaşa katkı sağlama durumuna düşmemiz, IŞİD konusu, son günlerdeki açıklamalar… neler oluyor sorusunu gündeme getiriyor.

Tüm bunlardan anlıyoruz ki yeni bir açılım, çok uluslu bir Anayasa ve her ne kadar böyle bir şey düşünülmese de sonu kaçınılmaz federatif bir yapı ile Kuzey Suriye, Kuzey Irak, belki İran’ın bir bölümü ile oluşturulması düşünülen bir coğrafyanın bizim liderliğimizde yapılmak istenmesi egemen güçlerce bizlere telkin edilebilir, edilmese de devlet aklı böyle düşünebilir. Bu anlayışın bizi Ortadoğu bataklığında sıkıntılara sokacağı bir gerçek olup üniter devlet yapımızın korunması, Atatürk’le tekrar kazandığımız Türk kimliğimiz ve vatanımıza sahip çıkmaktan başka çaremiz yoktur.

Çok uluslu bir devlet anlayışı ile Güney’e ve Güney Doğu’ya doğru büyüyeceğimizi umanlar Lastik Etkisi ile kısa zamanda ters yöne evrilebileceğimizi unutmamalıdır.

Devamını Oku

SİVAS TÜRK OCAĞINDAN ESENLİKLER – Kadir ÇOŞKUN

SİVAS TÜRK OCAĞINDAN ESENLİKLER – Kadir ÇOŞKUN
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Türk Ocakları Sivas Şubesi 2024 – 2025 sezonunun ilk programını, Eylül 2024 son haftasında Ocakbaşı Sohbetleri kapsamında, “Gençler, Dünden Günümüze Türk Ocakları ve Sivas Türk Ocaklarının Kuruluşunu Konuşuyor” sohbet toplantısı ile başladı.
Bu sohbette, Türk Ocaklarını kuruluşa götüren sebepler, kuruluş ve 113 yıldır değiştirmeyen çizgisi, Türk dünyasına hizmetleri sohbette dile getirildi. İttihat ve Terakki ile Türk kimliği ve hakimiyeti esas alınan düşünce çerçevesinde vatana ve Türk milletine sahip çıkma anlayışı, 190-200 tıbbiyelinin bir araya gelerek oluşturdukları birlik ve yakılan meşalenin 113 yıldır aydınlatıcı etkileri, Mehmet Emin YURDAKUL ve Hamdullah Suphi TANRIÖVER’in başkanlıkları ve yöneticileri, 1923 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün övgüsüne mazhar olup, kuruluşuyla ve yaptığı 200 liralık katkıları ile faaliyetlerini sürdürüp, “Birlik” dergisini çıkarma, ülke ve sosyal hayata kayıtsız kalmama fikir ve etkinlikleriyle yöneticilere yön verme görevini yaptığı ve bugün de yapmaya devam ettiği açıklandı.

Ekim 2024’ün ilk haftasında, 05.10.2024, Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi Doç.Dr.Adil ÇELİK tarafından “Türk Mitolojisinin Günümüze Yansımaları” programı gerçekleştirildi.
Programda geçmişten günümüze mitlerimiz, efsanelerimiz ve bunların millet olma yolundaki etkileri ve korunması gerektiğine işaret edildi.
Mitlerde bilimsellik aramanın doğru olmadığı, bunların toplumların hafızaları olduğu, yaşatılması gereği önemli bir husus olarak dile getirildi.

Ekim 2024 ayı İkinci programı 12 Ekim 2024 tarihinde Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi emekli öğretim üyelerinden Prof. Dr. Adnan MAHİROĞULLARI tarafından “19. Yüzyılda Amerikan Misyonerlerinin Anadolu’daki Faaliyetleri ve Büyük Ortadoğu Projesinin Ayak Sesleri” programı olarak geçmişten günümüze Batı’nın ve Amerika’nın ülkemiz üzerindeki emelleri ve bunları gerçekleştirirken bin yılı aşkın bir süredir birlikte yaşadığımız Ermeniler üzerinden yaptıkları faaliyetler dile getirildi.
Bir liman ve ticaret merkezi olmadığı halde Sivas gibi Anadolu’nun ortasında bir şehirde üç konsolosluğun ve misyoner okullarının (Amerikan Koleji…) bulunmasının iyi niyetle ve ticari bir amaçla izah edilemeyeceği vurgulandı. Özellikle Doğu Anadolu üzerinde yoğunlaşmanın coğrafyamız üzerindeki olumsuz sonuçlarını ve bu konsolosların art niyetli faaliyetlerine karşı verilen mücadelenin bitmediği, devam ettiği ve etmesi gereğine dikkat çekildi.

Ekim 2024 ayının üçüncü programı, millet olmanın en önemli unsurlarından biri olan “Dil ve Türkçemiz, Türk Dünyası’ndaki Alfabe Birliği” konusu Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi eski dekanı ve emekli öğretim üyesi Prof.Dr.Bilal YÜCEL tarafından sunuldu. Türkçemizi yabancı dillere karşı korumamız ve karşılığı bulunan sözcüklerin kullanımının gereğine değinildi. Türk Dünyası’nda bir gelişme olarak 34 harfli alfabenin kabulü ve birlikteliğin sağlanmasına yönelik başlatılan hareketin önemine dikkat çekildi.
29 harfimize ilaveten Q,X,Ə,Ū,Ñ eklenmesi ile Türk coğrafyasında birlikteliğin sağlandığı örneklerle ifade edildi.

26 Ekim 2024’te dördüncü programımız, C.Ü. Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof.Dr.Ahmet BOZDOĞAN tarafından Türk Dünyası’nda büyük öneme sahip Gaspıralı İsmail’in hayatı, yokları var eden çağdaş eğitim anlayışı ile insanımızın buluşmasını sağlayan USULÜ CEDİT okulları ile çığır açması (5000-6000), eğitimde basit ve çağdaşı öğretimden metodolojik bir eğitim – öğretim anlayışına geçiş ve Türk dünyasının her lehçesinden ortak sözcükleri kullanarak Avrupa içlerinden Türkistan’a – Hindistan’a, Kırım’dan güneye, Mısır’a, Kuzey Afrika’ya, Hicaz’a kadar ulaştırdığı TERCÜMANI AHVALİ ZAMAN Gazetesi ile duygu, düşünce, ortak ideallerde buluşmaya vesile olması örneklerle anlatıldı.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramında Türk Ocağı olarak ilimizdeki Cumhuriyet etkinliklerine katılım ve Ocağımızın Cumhuriyet konulu sohbeti ile coşkuyla kutlanması sağlandı.

Kasım 2024 Programı hazırlanıp kamuoyuyla paylaşılması kararlaştırıldı.

  1. 09 Kasım 2024 Cumartesi, Saat 13.30,
    Fidan Yazıcıoğlu Kültür Merkezi, Ergün Göze Salonu
    Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. İbrahim Maraş
    “Akılcı Din Anlayışı ve Türkiye’de Dîni Düşünce”
  2. 10 Kasım 2024 Pazar
    Ocak Salonu
    Gençler Atatürk’ü Konuşuyor
  3. GENÇLER KONUŞUYOR
    16 Kasım 2024 Cumartesi, Saat 13.30, Ocak Salonu
    Abdullah Kadir ZORLU “Talat Paşa”
  4. 23 Kasım 2024 Cumartesi saat 13.30,
    Ocak Salonu
    Bekir ÇÖL, “İnanç Dünyamızda Aydınlanma”
  5. GENÇLER KONUŞUYOR
    30 Kasım 2024, Saat 13.30,
    Ocak Salonu
    M.Onur YILMAZ “Ali SUAVİ”
    Davetlimizsiniz.

Kadir COŞKUN
Türk Ocakları Derneği Sivas Şubesi Başkanı

Devamını Oku

DEVLETİN Mİ MİLLETİ ve ÜLKESİ ,MİLLETİN Mİ DEVLETİ ve ÜLKESİ? – Kadir COŞKUN

DEVLETİN Mİ MİLLETİ ve ÜLKESİ ,MİLLETİN Mİ DEVLETİ ve ÜLKESİ? – Kadir COŞKUN
2

BEĞENDİM

ABONE OL

Sayın Cumhurbaşkanımız 12 Eylül 2023 tarihinde Ankara Ulucanlar’da düzenlenen 1982 Yerine 2023 Anayasa Sempozyumu’nda “Her işimiz gibi yeni anayasa çalışmalarında da düsturumuz ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ prensibi olacaktır. İnsanı önceleyen, milletin çeşitliliğini ve zenginliğini yansıtan, toplumun gerisinde kalan değil, topluma dinamizm katan bir anayasa hedefliyoruz.”(AA)
sözleriyle milletin çeşitliliği vurgusunu yapıp, toplumda yeni anayasa yapmanın en büyük gerekçelerinden biri olarak 1982 Anayasası’nın darbeci ve seçkinci olduğunu vurgulamıştı.

Milletin çeşitliliği ve zenginliğine dayanmadığını belirterek yeni anayasa hazırlanmasına hem bu tarihte, hem de 31 Mart 2023 seçimlerinden sonra fazlaca yer vererek bunun zorunluluğunu her fırsatta dile getirdi. Milletin çeşitliliği sözü ile geniş kitlelere ulaşabileceğini düşündü. Anayasa’nın ilk 4 maddesinin değiştirilemeyeceği, teklif dahi edilemeyeceğine dair tepkiler üzerine bu hususu zamana yaymayı uygun gördü.

11 Ekim 2024’te ise Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanımız Sayın Numan KURTULMUŞ bir basamak ileri giderek, doğrudan Anayasa’nın 3. maddesini hedef alıp, o maddenin içeriğini tartışmaya açtı.

Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü sözünün de değişmesi gerektiğini söyleyerek “Devletin ülkesi olmaz. Devletin milleti olmaz. Bu metin, ‘Milletin devleti ve ülkesi ile bölünmez bütünlüğü’ şeklinde ifade edilmelidir, (AA ) dedi. Bir nevi Sayın Cumhurbaşkanının, milletin çeşitliliğini hakim kılma anlayışının anayasaya yansıma şeklini ifade edip, görevi tamamlamak istedi. Ancak yoğun tepkiler üzerine yanlış anlaşıldığını ve algı oluşturulmaya çalışıldığını, ilk 4 maddenin değiştirilmesi söz konusu değildir, dedi. Hiç kusura bakmayın Sayın Başkan, söylediğiniz söz açık ve net.
Türk milleti bunu anlamaktan yoksun değil.

Devletin ülkesi ve milleti olur, bu tektir, ülkemizde de bunun adı Türkiye Cumhuriyeti, Türk Milleti, Türk Ülkesi, Türk Bayrağı ve Türkçedir.

Sözcükleri değiştirip, “milletin devleti” dediğimizde çeşitli adlandırmalarla x milleti, y milleti, z milleti gibi üniter devlet anlayışına ters, ülkeyi Lübnan’a çevirecek bir anayasa anlayışının ülkenin, milletin, devletin birliğine zarar vermeyeceğini mi zannediyorsunuz?
Biz hiç öyle düşünmüyoruz!
Milletin devleti ve ülkesi ifadesinin bir sonraki ayağı x, y, z etnik unsurlarının oluşturduğu milletin devleti ve ülkesine dönüşeceği, arkasından özerklik, sonrasında ayrı bir devlet anlayışına gideceğini bilmediğinizi zannetmiyorum. Bu sözün sehven söylenmiş bir söz olduğu düşünülemez. Yapmayınız Sayın Başkan! Bu ülkenin birlik ve bütünlüğünün yolu bu değil!

Bu ifadeyi niçin kullandınız?
Amacınızı açık ve net lütfen ifade ediniz!
Yanlış anlaşıldım demek, algı demek yeterli değil.

Değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerinden birini değiştirme isteğinizle anayasaya uyma konusunu nasıl izah edebilirsiniz?

Sağ duyulu bir insan olarak, milletin devleti ve ülkesi anlayışının milletin çeşitliliğine dönüşüp anayasaya yansımasının sonuçlarını düşünmek bile istemiyoruz.
Bu sebeple 3. maddedeki “Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü” ilkesine dokunulmamasını birlik ve bütünlüğümüz açısından önemli görüyoruz.

Başka millet arayışlarına gerek yok!

Biz hep birlikte TÜRK MİLLETİ’yiz!

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.