Vefatının 86. yıldönümünde rahmet ve minnetle andığımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün tarihte adında Türk geçen ikinci devlet olarak kurduğu, mazlum milletlere örnek olan Türkiye Cumhuriyetimiz egemen güçlerin baskıları ile çok kimlikli, çok dilli bir hale mi getirilmek isteniyor? Anlaşılır gibi değil.
Önceleri bu talepler gizli saklı, insan hakları, demokrasi kılıfları altında ifade ediliyordu. Hatta, Devletin temel koruyucuları olduğunu iddia eden siyasi kuruluşların yetkilileri çok sert tepkilerini anında veriyorlardı. Neler değişti de her şey alt üst oldu.
Geçmişte örnekleri yaşanmış bir İmparatorluk sürecimiz var. Özellikle son 200-250 yıllık durumunu incelediğimizde kurucu kimliğinden uzaklaşmış, çağdaş dünyaya entegre olamamış ve çok acı bir şekilde mevcudiyetine son verilmiş hali ortadayken, yönetim kademesindeki yetkililerimiz ve bu gidişatı destekleyen dünkü üniter devlet yanlısı siyasilerimizden ezber bozan açıklamalar peş peşe gelmekte ve hayretler içinde kalmaktayız.
Son bir yıl -ki bunun geçmişi de var- içerisinde cumhurbaşkanımızca milletin çeşitliliğine dayanan anayasa teklifi, dünyada olup bitenleri özetleyen istihbarat başkanımızdan şu ifadeler şaşkınlığımızı artırmakta:
“Bütün bunlar bizim bölgemiz açısından da büyük bir dönüşümün habercisi niteliğindedir. Yeni coğrafî tasavvur, küresel sisteme entegre olmuş ulus-devlet yapısının dar ve indirgemeci kalıplarını aşmamızı zorunlu hale getirmiştir. Osmanlı’nın yıkılış sürecinde ortaya çıkan suni Orta Doğu haritası bir asırdır çözümden çok sorun üretiyor.”
sözlerine ilaveten yine mevcut yönetimimize en büyük desteği veren siyasimizin teröristbaşını Meclise davet etmesi, umut hakkı konuşmasının öncesinde verdiği
“Millî hedefimiz, tıpkısının aynısı, Osmanlı Barışı’na benzer bir Türk Barış Kuşağı’nın kale duvarları gibi etrafımıza çekilmesi, Türk coğrafyalarının ve insanlığın tam bir huzura kavuşmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu yerel kültürleri ve etnik toplulukları bünyesinde nasıl bir arada tutup barış ve sükûnet ortamı tesis etmişse, ayak izlerini takip ederek Türk Barış Devri’nde aynısı yaşanabilecektir.” sözleri üst düzeyde dillendirilen üniter devlet yapımızın değiştirilmesine yönelik taleplerden başka bir şey olarak düşünmek mümkün müdür?
Coğrafyamızın güneyine ve güneydoğusuna baktığımızda Irak ve Suriye’deki gelişmelerde sorumluluğumuz yok diyebilir miyiz?
Etnik bölücü örgütün palazlanmasını “birkaç başı bozuk” diyerek ciddiye almayan, Çekiç Güç’e müsaade eden, sınırlarımızdan Peşmergeleri davul zurna ile Kobani’ye geçiren, açılım adı altında yaşanan acılar, Sur ve barikat savaşları, amacımız farklı iken maalesef Suriye’deki iç savaşa katkı sağlama durumuna düşmemiz, IŞİD konusu, son günlerdeki açıklamalar… neler oluyor sorusunu gündeme getiriyor.
Tüm bunlardan anlıyoruz ki yeni bir açılım, çok uluslu bir Anayasa ve her ne kadar böyle bir şey düşünülmese de sonu kaçınılmaz federatif bir yapı ile Kuzey Suriye, Kuzey Irak, belki İran’ın bir bölümü ile oluşturulması düşünülen bir coğrafyanın bizim liderliğimizde yapılmak istenmesi egemen güçlerce bizlere telkin edilebilir, edilmese de devlet aklı böyle düşünebilir. Bu anlayışın bizi Ortadoğu bataklığında sıkıntılara sokacağı bir gerçek olup üniter devlet yapımızın korunması, Atatürk’le tekrar kazandığımız Türk kimliğimiz ve vatanımıza sahip çıkmaktan başka çaremiz yoktur.
Çok uluslu bir devlet anlayışı ile Güney’e ve Güney Doğu’ya doğru büyüyeceğimizi umanlar Lastik Etkisi ile kısa zamanda ters yöne evrilebileceğimizi unutmamalıdır.
GÜNDEM
14 Aralık 2024GÜNDEM
14 Aralık 2024GÜNDEM
14 Aralık 2024GÜNDEM
14 Aralık 2024GENEL
14 Aralık 2024GÜNDEM
14 Aralık 2024GÜNDEM
14 Aralık 2024Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.
[…] https://sivaskizilirmak.net/cok-uluslu-bir-devlet-mi-amaclaniyor-kadir-coskun/ […]